ZERO

/
0 Yorumlar

                “Hepimiz aynı maddeden yaratıldık. Ama hepimiz eşit doğmuyoruz.”

      Sürekli olarak hayatın acımazsızlığından bahsedip duruyoruz. Başıma kötü bi şey gelse kader diyoruz. Kendimiz dışında herkesi her şeyi suçluyoruz. Bence asıl suçlamamız gereken biz insanlardan başkası değil. Çünkü tüm bunları bize yapan bizden başkası değil. Acımasızız… Birimiz bile sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Kendimizi çıkarlarımıza o kadar kaptırmış durumdayız ki ne kendimize, ne de diğer insanlara ne yaptığımızın farkında bile değiliz. Farkına vardığımız tek şey para, popülarite, dedikodu…



      Animasyonun ilk sözleri kulağa bazılarınca ne kadar doğru gelirken biliyorum ki bi kısmına da o kadar yanlış geliyor. Benim kutumdan baktığım deliktense sadece doğru geliyor. Kimse eşit şartlarda doğmuyor. Bu fiziksel alamda da, çevresel anlamda da. Kaşımız, gözümüz, duygularımız, tepkilerimiz hatta soluk aldığımız havalar bile farklı olabiliyorken bizi en çok faklılaştıran bizler oluyoruz. Çünkü yaptığımız şey fiziksel özelliklere, kişinin şartlarına bakıp geçmek. Eğer standartlarımıza uygunsa tenezzül edip konuşan tipleriz. Kendimizi yüceltip haksızlığa tahammülüm yok, insanlar yüzeysel derken her gün bakıp geçtiğimiz insanları görmediğimiz oluyor. Kötülediğimiz insan tipleri onaylarcasına  birebir taklit ettiğimiz oluyor. Kibarlıktan dem vurup ardından karşındaki insana koca koca küfrediyoruz.  Giysilerine, konuşmasına, mimiklerine bakıp bizim için onları önem sırasına koyuyoruz.



      Herkesin ortak hayali var. Kim inkar ederse etsin bencilce taraflarımız var. Bilinçaltımızda yatan uyanmayı bekleyen hırslarımız. Ortak hayalimizse zengin ve popular olmak. İnsanlar mesleklerini kazanacakları paraya göre seçiyor. Kadınların istediği zengin yakışıklı koca. Hiç birinin iyi kalpli koca isteğini duymadım. Ruha bakmadan kendimize eş diliyoruz ki aslında eş değil para. Ten rengimiz yüzünden birbirimizi aşağılayıp, inançlarımız yüzünden birbirimiz öldürüyoruz. Hatta tüm bunla yetinmeyip etrafımızda canlılığa güzelliğe dair ne varsa yok ediyoruz. Marifetmiş gibi öldürülen bi hayvanın postunu sırtımıza geçirip, cinayet işleyen katillere alkış tutuyoruz. Bizim bize yaptığımız kötülükler o kadar çok ki bazen o kadar nadir elde edebileceğimiz sevgiyi mutluluğu yoldan geçerken bulduğumuz ilk çöp kutusuna atıyoruz. İşte Zero sevgiyi bulduğunda fark edebilecek kadar şanslı. İnsanların onu doğduğu an itibariyle dışladıkları onlara göre ayıp olan bi şekilde kusurlu olmasına rağmen kendi sonsuzluğunuz yakalayabildi.



     Biliyorum yazıda tek bi eğlenceli kısım yok. Ama Zero`yu izledikten sonra iplerden yapılmış ama aslında tıpkı biz olanı anlatıldığını göreceksiniz. Animasyon yazılarını kısa tutacağımı söylememe rağmen bu kadar uzun yazmamın sebebiyse içimdekilerin kabına sığmayıp azıcık dökülmesi bazılarına göreyse ortalığı batırmasıydı.



    Tabiî ki bu kısa filmde bi çok ödülü toplamış. The Makerkısa filminin yapımcısı ve yönetmeni ve hatta yazarı tarafından yazılmış. Aynı şirketin ürünü ve ben yaptıkları her filmi bayıla bayıla izliyorum. İstediğim tek şey insanların izlemesi ve az çok kendilerine dönüp bakması.  
               
                       "Kendimi üç kadar önemli hissediyorum ya da bir dört…"

Yönetmen: Yapımcı  ve Yazar: Christopher Kezelos
Proje:  Chsirtine Kezelos







Benzer Yazılar

Hiç yorum yok:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.