Bayramın son günü ama yetiştim. Herkeslerin bayramı kutlu olsun. Gönül isterdi ilk gün kutlamak ama hayatımda ilk defa gerçek bayram nasıl oluyor onu incelemekle meşguldüm. Bizde herkes bu yerdedir. Çocukluğumdan beri maksimum bir teyze bir amca gördüm bayramda. Iki akraba dışında gerisi bir iki anne baba kuzeni o da şanslıysam. Benim için bayram her zaman tatille eş anlamlıydı. Ama bu kez bir sürü akraba eş doatla bayram nasıl geçirilir onu anladım.

Dedem bu dünyada kardeslerimden sora en sevdiğim insandır. Diğer dedem para verirken o bizi her        gördüğünde kulağımın arkasından bazen benim cebimden çıkarttığı çikolatalar verirdi. Bir arkadaşım diğer dedemi daha çok sevmediğim için salak olduğumu söylüyor.

Dedem yıllar boyunca ülkeyi dünyayı dolaştı durdu. Nerden ne zaman  çıkar bilinmezdi. Bir iki bayram ancak girebilmisimdir o da pat diye Istanbul'da ortaya çıkınca.  Sonra dedem hastalanmaya başlayınca doğduğu topraklara geri döndü.

 Ilk başta ufak şeyleri unutuyordu. Üç yıl önce bana sen kimsin diye sordu.  Işte hayatımın en boktan anlarindan biri daha. Bir yıl önce annemu unuttu. Bir tek kızıl cadıyı unutmuyor. Nasıl bir aşk henüz anlamış değilim.  Yıllarca peşinden bir evet için koşmuş. O günden sonrada hic yanından ayırmamış. Anneannem pekte huysuzdur. Dedemi nasıl kandırdıysa. Dedem hastalanınca teyzem emekliyim nasıl olsa dedi taşındı.  Dayım tayinini istedi gitti. Diğer dayım hem tüm islerin başına geçti hemde dedem yalnız kalmasın diye yanına gitti. Şimdi onada düşen bolca yolculuk.Annem pek hayırsız gibi gözükse de sık sık ben babamın yanına gidiyorum diyip ortalardan kaybolur.

Bu yıl ailece bayramı dedemin yanında geçiriyoruz. Herkes tüm kuzenlerim burda. Dedem hala beni hatırlamadi. Belki hatırlar diye  bekliyorum. Anneme anemi soruyor, anneannesinde öğrendiği rumca türküler söylüyor bazen. Bazen hatırlayamadı diye üzülüyor. Ama tüm bunlara rağmen bazen eskileri hatırlayıp gülüyor.

Burda o kadar çok kişiyle bayramlastim ki. Ilk üç saat hersey iyiydi. Sonra isim yüz kalmadan gelenlerle tanış bayramlas. Bana meğer yetiyormus beş altı el öpmek.  Ama bu sayede el ölmekten gerçekten nefret ettiğimi bir kez daha anladim. Tanımadığım insanın elini öpmek nedendir zaten. Ama büyük diyosun bide böyle yetistirilince sevmesende yapiyorsun işte.Dedemle olduktan sonra zaten geriside önemli degil.

Bi de bugün dogum günüm.  Dedemle kutladigim ise dördüncü doğum günüm.  Bu kadar çok kuzen dayı  teyze ve hatta tatilde buraya gelen amcayla ilk. 21 yaşına girmekten memnun olmasamda telefonum çalmadan doğum günümü fark etmediğim icin çok mutluyum.  Dedemle bir doğum günü daha kutladığım için daha çok mutluyum. Tabi bir yas daha yaslansamda saçımda beyaz yok diye de mutluyum. Bana iyi ki doğdun o zaman.

Sevgili Deeptone beni mimlemiş. Çok teşekkür ediyorum ona.
Aşk mı bağlılık mı?
Aşk.
Gurur mu teslim olmak mı?
İkisinin de fazlası zarar.
Sarışın mı esmer mi?
Azıcık renk ırkçılığı olacak ama esmer olmasın da.
Yeşil göz mü mavi göz mü?
Gri
Et mi tavuk mu?
Tavuk.
Karpuz mu kavun mu?
Karpuz.
Altın mı gümüş mü?
İkisini de sevmem.
Kedi köpek mi?
Tabi ki köpek.
Beyaz mı siyah mı?
Siyah.
Yağmur mu güneş mi?
Kuşkusuz güneş.
Mesajlaşmak mı aramak mı?
Aramak daha samimi ve pratik.
Bodrum mu Çeşme mi?
Çeşme.
Deniz mi havuz mu?
Deniz.


Mimlenmeyen kalmamıştı sanki =)

Herkese merhaba. Acelem olmasa sizleri yormazdım ama cidden yardıma ihtiyacım var. Mevzu şu benim dahil istediğim bir latform var ve ona giden yolda TED Talk`tan geçiyor. TED Talk`ı duymayanlar için şöyle söyleyebilirim paylaşamaya değer fikirlerin ortaya konulduğu bir platform. Konuşmaların kapısında efsane kuyruk olan uluslar arası bir organizasyon. Benimde bu konuşmalardan biri hakkında kompozisyon yazmam lazım. Ama çok var. Ve ne kadar izlersem izleyeyim bi türlü karar veremiyorum. Sizden istediğim daha önce izlediğiniz ve hoşunuza giden konuşmaları bana önermeniz. Hiç izlememiş olanlarınıza da mutlaka izlemelerini öneriyorum. Hatta bana önermelerini.
İngilizcem az derdiniz olmasın burda Türkçe alt yazılılı linkide paylaşacağım. Beğenilerinizi yorum olarak yazarsanız çok sevinirim. Bir de sürem çok kısıtlı, lütfen sonra bakarım demeyip bi karıştırın.
Lütfen size ilham veren konuşmaları benimle paylaşın =)

https://www.ted.com/talks/browse?language=tr&page=1

      Kardeşim hakkında bir yazı yazmıştım bi ara. Mezun olunca pek bi duygusallaştım ona yenildim sanırım. Adama sınav derdinden kurtuldu diye Sürpriz parti hazırlayayım demiştim, adam tatile gidince elimde patlamıştı. Neyse işte bu tatildeyken gecenin bi yarısı “oğlum sınav sonuçları açıklanmış” deyip sonucunu bendeniz söylemişti. 


     Bizimki Tesla hayranıdır. Adamı pek bi sever Edison harcadı der durur. Tabi belgesel gecemize sokuşturduğu da oldu. O yüzden olsa gerek, mühendis olmak istiyordu. Kız kardeşimin ben Ankara’da okurum demesi gibi buda öyle deyip duruyordu. Ne varsa Ankara’da. Soğuk bi kere, hem denizden bahsetmiyorum. Hep kızı kaçırdık buda giderse ben ne yaparım diyordum. Zaten annem “kızım gitti sende odandan çıkmıyorsun” deyip duruyor. Kadın çay içip tv izlemiyorum diye kızıyor bildiğiniz. Bizimki tatili kısa kesip eve dönmeye karar verdi. Döndükten sonra bizim ki bi değişik geldi. 


    Kardeşimde ki değişikliğin sebebi ise mühendislikten vazgeçmiş.” Fizik okurdum da Türkiye`de değer verilmiyor?”  diyen adam tıp yazmaya karar verdi. Annem tabi  sevindi deli. “Bir öğretmen bir avukat bi doktor olsun istiyordum siz tutturdunuz mühendislik” diye arada söyleniyordu. Şunu bunu yaz diye bir kez baskı kurmadı şimdi yalan söyleyemem ama arda söyleniyor işte. 


    Sonuç İstanbul’da dizimin dibinde tıp okuyacak şaşkın ördekim. İstanbul diye benim, tıp diye annemin keyfim fazlasıyla yerinde. Şaşkın ördekimin de İngilizce tıp diye canı sıkkın. Yaptığı 6 tercih 3`ü İngilizce ne bekliyordu acaba saf. İngilizceyi kopyayla geçiyordu bakalım ne halt yiyecek. He bide bu memnuniyetsizlik ne beyde onu da anlamış değilim. Mis gibi okul git oku işte. Oturup kalkıp şükredeceğine hala laf yapıyor. Sabahtan beri de İngilizce İngilizce diye beynimi şişirdi.

   Umarım herkes istediği yerleri kazanmıştır. Ben benim ördekime pek bi sevindim, burda paylaşmadan edemedim. Annemde böylece tercih derdinden kurtulmuş oldu. Umarım ördekim de pişman olmaz. 



Plaza Kaşarı ilk mim için, Persephone`de kendi oluşturduğu mim için beni mimlemiş. İkisine de çook  teşekkürler.

         1) Kaliteyi para ile ölçmek nedir?
   Kazıklanma. Şu bir gerçek ki aldığımız ürüne değil etikete para ödüyoruz.

         2) Faşizim nedir?Sence sağ görüşmü yoksa baskı ile kısıtlama mı?
   Sadece sağ görüş denemez. Başkalarının düşüncelerini kabul etmeyen, kendi düşüncelerini baskı ve zorlamayla kabul ettirmeyi amaçlayan, diğer düşünceleri yok etmeye çalışan bir baskı rejimi. Dayatma, tahammülsüzlük, zorlama…

         3) Kendinden olmak nedir?
   Kendinden olmak anladığım aynı düşünce, aynı ideal tarzı bir şeyler.

         4)Kendim kim?
   Zamska. Kendi kelimesiyle bütünleşen kişi.

         5) Alkol tüketmek,uyuşturucu tüketmek,türetmek,tükenmek....
   Uyuşturucu dünyanın en kötü şeylerinden biri. Hep kendini hem etrafını tüketiyor.
   Alkol de bağımlılık yaratmadığı, içtikten sonra etrafa zarar vermediğin sürece kime ne?

         6) Kıyafet giyinmek ne?Hep aynı,farkı ne?
   Temelimsi ihtiyaçlardan biri. Sonuçta çıplak gezen kabilelerde var. Üzerimize geçirdiğimiz şey işte. Ben klonlanmış gibi giyinmeyi sevemem, moda diye illa gidip de almam. Ama en farklısını bulacağım diye de yırtınmam. Hoşuma gitsin yeter işte. Erkek kardeşimin bile t-shirt`ünü bile giydiğim olur hani =)

         7)Sevmek.Vücudu sevmek,ruhu sevmek,olmayanı sevmek...
   İnsan bedenini kendini sevmeden başka insanı sevmeyi beceremez diyenlerdenim. Hem bir insanın bedenini sevmemesinin ruhunda çatışmalara sebep olacağına ve mutsuzluk getireceğine inanıyorum.  

         8) Çift olmak ,o çiftten tek yaratmak,kişiliğe indirgemek.
   Çift olmak güzeldir. O çiftten tek yaratmak bi yere kadar. Ama kişiliğe indirgemem tamamen tek olmak saçma. Aynılık mümkün değil bence. Nerde kaldı hem bir birey olmak. (saçma falan azıcık ama soruda pek şey değil sankim)

         9) Hayvan yemek,kanatlı,büyük baş,küçük baş
   Büyük küçük uzak olsun. Ette azıcık ırkçıyım. Kırmızı yemem =) Kanatlıyla aramız pek bir samimi. Solungaçlılarda da hepsiyle olmasa da bi kısmını çok severim.



1.Geçmişin olmasaydı bugün ortaya koymakta olduğun şey ne olurdu?
   Geçmişim olmadan ortaya hiç bişey koyamazdım. Hatalar yok, çıkardığın dersler yok. Uzay boşluğunda unutulmuş çöp misali dolanır dururdum. Hayatın kıymetini bilmezdim. Hala dünyada babasından daha uzun birinin olmadığını daha güçlüsünün olmadığını bilen bi çocuk olurdum. Dünyayı hala parlak bir disko topu gibi sadece eğlenceden ibaret bulan bir saftirik =)

2.Annen, baban senin için ne ifade ediyor?
   Anne ve baba… Sevgi, sonsuz özveri, sabır, merhamet, şımartma, doğrular ve yanlışlar, ilk öğretmen, huzur, sonuna kadar açık kapı. Baba hala “sütünü içtin mi kızım?” diye sorulması. Anne deli sevdiği benimse  sevmediğim kahveyle oturup dedikodu yapabileceğin, her şeyi anlatabileceğin, iki azar bir öğütle geçen sohbetler.

3.İmkansız olduğunu düşündüğün her şeyin kapılarını açmak için ne kadar gönüllü olurdun?
    İmkansız olayına inanmam ben ya. Başkası başardıysa sen niye yapamayasın. Yapamıyorsan imkansızlıkta değil yetersizlikten olduğuna inanırım ben. Göze imkansız gözükmesi işin zorluğundan, emek istemesinden benimse tembelliğimden dolayıdır.

4.Şu an sen kimsin ve ne kadar büyük, parlak ve faydalı bir macera ortaya koyacaksın?
   Ben zavallı bir öğrenci, şimdilerde bir stajyer. Burnunun dikine giden, güler yüzlü insanım. Büyük, parlak ve faydalı bir macera…. Kendi maceramın ne kadar iyi veya kötü gideceğini bilmiyorum. Üç aşağı beş yukarı bi hayat planım var ama ne kadarını gerçekleştirmek beni parlak maceraya ulaştırabilir bilmem. Ben daha çok önüne çıkan fırsatla ve anı yaşa tarzındayım. Plan çokluğu sürprizleri zevksizleştiriyor.

5.Kalbin daha önce hiç kırılmamış olsaydı ne kadar neşeli, inanılmaz, olağanüstü, değerli ve tümüyle doyurucu bir ilişki içinde olurdun?
   Kalbim daha önce kırılmamış olsaydı o öküz daha sonra kırardı. Sonuçta aynı adam aynı kadın. 



Plaza Kaşarı mim yapmış bizlere. Beni mimlediği için ve eğlenceli bir mim olduğu çok teşekkür ediyorum.

        1) Kendinde en yetersiz bulduğun durum?
    Zaman yönetimi işini beceremiyorum ben. Bu sebeple kaynaklanan bir sürü çarpık olayın içinde genelde bocalıyorum.


        2)Hayatında düzenlemen gereken şeyler?
   Uyku. Bence dört saatten daha fazla uyumalıyım.
   Kredi kartından kurtulmalıyım.
   Evde kalıp sıkıntıdan patlayıp, toto mu büyültebilcek günler ayırmalıyım.
   Ben bu staj yerimden sıkıldım, kendime yeni yer bulmalıyım.
   Duvardaki postitlerden kurtulmam lazım. Annem İncir Reçeli seti değil burası diyip duruyor. Sanki aşk notu yazdık. Pehh..
   Odamın duvarlarının rengi. Bu en nemli madde işte. 


        3)Kendine yeni donanımlar katacak mısın? Ne ki onlar?
   Arkadaş ülkesine dönmeden bir yılda öğrenebileceğim kadar Rusça öğrenmek istiyorum. Kız bedava ders veriyor daha ne olsun.
   İşaret dilini öğrenmek istiyorum.
   Unity 3d dersi almıştım bir kaç saat. Hani hoştu. Tekrar denemek istiyorum.
   Sırf kardeşime laf yetiştirebilmek için Almanca öğrenmek istiyorum ya ben.
   Hocanın zorla aldırdığı mobil dersi için aldığım kitabı bitirme. Pardon paketten çıkarmak ilk hedef. Okuyup, ezberden kurtulmam lazımmış. Bence çalışıyorsa problem yok.


        4)Yapmak istediğin etkinlik var mı?Rotan ne ?
   Resim dersi almak istiyorum.
   Yeni bir dans kursuna gitmek hoş olurdu.
   Kendime atkı örecek kadar örgü bilmek. Sonuncu denemede deliklerin boyutu küçülmüştü.
   Dünyayı dolaşma işlemlerine ufak ufak başlasam ne güzel olurdu.
   Yemek yapmayı öğrensem olmaz mı? Böyle zor yemekler ama bunlar.  Julia Child tarzı şeyler. Yoksa mercimek çorbasını yapıyoruz şükür.


        5) Çocuğuna mirasın ne olacak? 5 seneye kadar yapabileceğin şeyleri söyle bakalım.
   Gerçekleştirmeyi beceremediğim tüm hayallerimi bırakırım.
   Kitaplarımı bırakırım. Çünkü anasına çekerse nasihat falan dinlemez burnunun dikine gider. Bari okusun da öğrensin.  1960 baskı Gorki`nin Ana kitabının tek sayfasını yırtarsa zombi olur gene gelirim.
   Kemanımı torunumun en büyük kız torununa ulaştırması için bırakırım.
   Not: bunların hepsi ölümüm halinde geçerli. Ölmeden bir hayallerimi paylaşırım.

   Beç seneye ne yapacağım peki ben derseniz;
   Los Angeles`taki denize münhasır malikanemin havuz başında güneşleniyorumdur.
   Gerçekte olansa 09.00-18.00 arası falan bilgisayar başında çalışmak. Şişe tabanı kalınlığında gözlük.  Keman çalmaya devam ederim kesin. Patronumu öldürmemek için kilometrelerce koşarım, bir sürüde yarım bıraktığım kursum olur.


     Gelelim mim talihlilerine. Gülnihal dememe gerek yok. Titania tatlım eller klavyeye. Myna çocuğu kapına bırakmadan önce sende yapmalısın. Drama seyahatte sana zor olmazsa senide mimliyorum. Atarlı Hatun sıkıntıya birebir bak bu. Mert Koryürek sende yapsan olmaz mı? Tuğba İnci pembik kulaklıklarını takar müzik eşliğinde güzelce yaparsın bence. Yumiyum xbir yerden başlamalısın sorulara. Emrah Özdemir ilk defa mimledim seni kaçarın yok ki =) Oh galiba kimselere mimleyecek kimse bırakmadım. Gözden kaçan varsa özür diliyorum.

Pek bi depresifmişim ben. Mim  yaparken fark ettim. Ne oldu ki bana?



        Friends`i duymayan yoktur. İlla ki orda burda lafı geçmiştir. Çünkü ben çok duymuş ama Jennifer Aniston`ı üne kavuşturan, zamanın en çok izlenen komedi dizilerinden biri olduğu dışında pek bi şey bilmiyordum. Zamanında da izleyemedim hani yaşım tutmuyordu. 1994`te başladığında daha bebektim. Zaten 1994-2004 arası zaten internetten ne kadar izlenir şüpheli. Elim biç kaç kez izlemeye gitti ama böyle doksanlar modasını saçını başını bir komedi dizisinde izlemeyi garipserdim ben. Sonra dedim kızım Mad Man`i sanki 2014 sonbahar-kış kreasyonuyla izliyorsun. Çok bahsedilince de bir bakayım diyerek Friends macerasına başladım. 


        Dizi de başrol oyuncusu diye bir olay yok. Öne çıkan bir rol bile yok. Hepsine eşit şekilde yer verilmiş 6 kişilik bir arkadaş grubu mevcut. Hepsi New York`ta yaşıyor. Tipik Amerika`lılar denebilir. Ross, Monica ve Chandler dizinin iş güç sahibi karakterleriyken; Rachel, Phoebe ve Joey fakir ama işi olan arkadaşlarımız. Central Perk demir attıkları yerdir. Ross ve Monica kardeştir ve Rachel gruba düğünden kaçıp dahil olan son elemandır. Zaten dizinin ilk bölümü de Rachel`ın kendi düğününden kaçıp Monica`ya sığınmasıyla başlıyor. Zaten sonrada alıp götürüyor. 


      Phoebe Buffay benim en sevdiğim karakter. O yüzden ilk onu anlatayım dedim. Diğerlerini de çok seviyorum ama en farklı kafa yaşayan o olduğu için sanırım sempati duyuyorum, ne yapayım? Ursula adında bir ikizi var ve ondan nefret eder. Şansa bakın ki Ursula`da sıyrığın tekidir. Kendisi masörlük yapmakta ve duyduğunuz bütün batıl inançlara özenle inanır. Reenkarnasyona inanır. Vejetaryen ve hayvan dostu, her türlü eşitliğin savunucusudur.  Müthiş garip şarkıları yazıp, söyler. Sıcak kanlıdır, herkesten farklı düşünür, bambaşka bir espri anlayışı vardır…. 


       Joey Tribbiani espriyi en son anlayan insan. Kadın ve yemek düşkünü. Cahilliğin, dünyadan bir haber olmuşluğun Amerikan şubesidir kendisi. Yemek ve kadın olduğu sürece onun için hayat çok güzeldir. Sokaktaki erkek profiline benzemiyor mu bu son özelliği? Oyunculuk sevdasıyla koşturup duruyor ama ne düzgün bir rol kapa bildi, ne de çok parası oldu. Oyunculuğa gönül vermiş meteliksizler arasında yerini alıp sırtını ev arkadaşı Chandler`a dayadı.


        Monica Geller hırs, düzen, takıntı, temizlik manyağı şahsımızda kendisi. Onun evinde koltuk minderinin açısını değiştiremezsiniz. Fark eder ve burnunuzdan getirir. Kendisi şişko bir çocukluk geçirmiş ince bir hatundur. Herkes onu lisede kilolarıyla mücadele edemeyen kız olarak hatırlar. Mesleği de aşçılıktır. Tüm diktatörlüğüne rağmen kendisini pek bir severim. Ailesi zaten Ross`dan başka çocukları yok gibi davrandığı için bu özellikler iyi yırtmış bence.


       Chandler Bing iyi bir işi olan ama aşkı bi türlü beceremeyip, olabilecek potansiyel ilişkileri eline yüzüne bulaştıran adam. Annesi ve babası Noel yemeği sırasında boşanacaklarını söylemiş. İşte onun çocukluk travması da bu. Kendine özgü esprileriyle en çok güldüğüm adam. Kendi tanımlamasıyla “Benim dünyam bir lezbiyen düğünü.”


        Rachel Green kaçak gelin, şımarık, balo kraliçesi, bir eli yağda biri balda, ponpon kız. Ayran gönüllü ve Ross`un geçmeyen aşkı. Joey gibi oda dünyadan bir haber ama Chanel`in son kreasyonun da hangi renkler ağırlıkta diye sorsanız size elbiseleri çizer. Tüm bunlara rağmen bir birey olmak adına tüm o şatafattan vazgeçip aşksız olacağı belli olan evlilikten kaçar ve ayakları üzerinde durmaya karar verir. Bunu da tam olarak Central Perk`te hiç de yetenekli olmadığı garsonlukla gerçekleştirmeye çalışır.


        Ross Geller bir paleontolojist. En çok dinozorları sonra Rachel`ı sever. Özgüven yerlerde paspastır. Karısı yıllar sonra lezbiyen olduğunu anlayınca boşanırlar. Ama daha boşanma evraklarındaki imzaları kurumadan eski karısının hamile olduğunu öğrenir. Karısı, partneri ve o çocuğun ailesi olmaya karar verirler. Komiktir hem de çok. Hali tavrı bir şey söylemese de güldürür.


        Friends bir kere oldukça komik ve üstüne 20 dakika. Öyle kırk dakika falan ben dayanamıyorum dizi izlemeye. Arada mola verip günler sonra devam ettiğim oluyor aynı bölüme. O yüzden Friends benim gibilere birebir. Kuşkusuz ki How I Meet Your Mother`ın atası. Ama ben daha İkinci sezonda olmama rağmen daha çok sevdim. Çünkü karakterler daha sağlam geldi. Hepsi çok kendine has. O yüzden olsa gerek hepsini benimseyip tercih yapamıyorsunuz.  Zamanı olanın kısa sürede bitirebileceği kadar sevdiriyor kendini. Hatta zamanı olmayana da uykudan çaldıracak kadar. Dört saatlik uykumdan çalıp uyumadan önce izlediğim, hafta sonu kahvaltıdan önceki keyfim olmuş vaziyette. Girls`ü 5 ayda ancak bitirmiş insan olarak ne zaman biter bilmiyorum ama hiç bitmese keşke. Ben diziyi bu kadar övdükten sonra izlersiniz herhalde?

Mimledikleri için Şenay`a ve Titania`a çok teşekkür ediyorum. Mimi geç yaptığım içinde özür diliyorum =)


AŞK
Sözlüğe de baktım ama yok. Herkes başka bişey demiş, bilim adamları hormon konusunda zaten oldukça iddialı.  Aşk kimisine göre karşılıklı büyük sevgi, bazısına alışkanlık, bazısına saplantı. Ben aşkın ne olduğunu tam bilmiyorum. Zaten tanımla da pek işim olmaz. Aşkın hissettirdikleri, yan etkileri güzel bence. Öyle işte =)


HAYAT
Çorba. Soğudukça tadı tuzu olmayan, içinde bir sürü şeyi olan bi güzellik. Tabi soğuk çorba sevene yaşlanmakta güzel gelebilir.


UMUT
Umut çocukken her gece sabah uyandığımda anneannem gibi kızıl saçlı, yeşil gözlü bi prensens olacağıma inanmak gibi bişey. Ama gel gör ki ne prenses oldum, ne de anneannemin kızıl saçının teli benzedi. Hatun zaten genetik olarak fazla cimri davranmış. Bi de niye anlaşamıyorum onla diye soruyorum.   


ACI
Fiziksel olarak duyulan ağrı ve kendileri ağlamayı beceremeyen beni iki dakika da salya sümük vaziyete getirebilir. 


GÜLMEK
En sevdiğim şey. Ben gülmeyi gülümsemeyi seviyorum. Öyle beş karış suratla oturmak hiç bana göre değil. 


Plaza Sesi beni mimlemiş. Çok teşekkür ederim. Bu arada tüm soru hakları kendisine aittir=) 

        1) Blog ismin neden bu? Özel bir anlamı var mı ki?
Özel bir anlamından ziyade benim ona yüklediğim anlamı barındırıyor. Blogu açmadan çok çok önce yaptığım resimlerin altını bu isimle imzalıyordum.  Sonra bir baktım bloğumun adı olmuş.  Kelime anlamına gelirsek sözlükte karşılık bulamazsınız. Benim sözlüğümde  anlamı hayal dünyam. Yatağımın altına sakladığım günlüğüm, terapim… Oraya buraya karalamaya üşendiğim şeyler. Bana ait olan, benim olduğunu hissettiğim tek kelime…

        2) Hayatının en acı olayı ne ki? Ölüm dışında, sana ders veren bir şey yaşadın mı hiç?
En acı olayı kardeşimin bisikletten düşüp kafasından yaralanması. Anneme ben ona göz kulak olurum demiştim ama sonun da kanlar içinde tek başıma hastaneye götürmek zorunda kalmıştım. İlk defa o kadar çok korkmuştum. Dışarda ne olduğunu bilmeden beklemek ise işin en acı veren kısmıydı. Bildiğiniz hala en kötü günüm.
Bana ders veren olaya gelirsek ciddi anlamda ölümü ıskaladığım 12 yaşından beri hayatın kıymetli olduğunu anladım. Sahip olduğum şeylerin ne kadar kıymetli olduğunu, bütün huysuzluklarımla insanları üzerken aslında en çok kendime zarar verdiğimi vs. Bu soru çok depresif yaptı beni bu kadar yeter sanırım =)

        3) Yurt dışında görmek istediğin bir yer var mı?
Pelsilvanya Amisch kabilesi.  Adamlar nasıl dayanıyor sıfır teknolojiye merak ediyorum.

        4) Hayatının kitabı ne?
Galiba Dönüşüm (Franz Kafka).

        5) Koleksiyonun var mı? Varsa ne?
Bir tip düğme var onları toplamayı seviyorum ama nedenini bilmiyorum. Bide son bir yıldır kırmızı ruj takıntım oldu.

        6) Hangi enstrüman olmak isterdin?
Şankha olurdum heralde. Hintliler deniz kabuğunu almış müzik aleti yapmış. Sesten çok deniz kabuğu olduğu için =)

Mimlere gelirsek. Demir Bey bunu kendince evirip çevirse olmaz mı ? Şenay`ı sonunda bende mimlesem =)  Jysra Reçani beni kırmasa. Maya`nın ruh haline bırakıyorum. Ruhsuz Atmaca`dan da rica etsem =) Lily Kıvanca minicik bi ara verse ve yapsa bence çok güzel olur =) Yapmak isteyen ve mimlemeyi unuttuklarım atladıklarım yaparsa çok mutlu olurum.

Şenay beni mimlemiş ki =) Koca koca teşekkürlerimi ona sakladım.

     1.       En çok kırıldığın/ incindiğin kelime?
     Özellikle takıldığım bi kelime yok. Zaten kırılsam da söylemem ki. Hem sözden çok insanların suratında ki o kaçırdıkları kırar beni. Mimik ve göz önemli işte =)
     2.       Herkesin kullandığı bir kelime olur. Ama senin için bir insan olur. O özel insan o kelimeyi kullanınca alınırsın. Ne düşünüyorsun?
     Annemin yarım bıraktığım işlerden bahsetmesi. Kırmasa da acıtıyor.
     3.       Seni en çok duygulandıran şarkı?
     Bach`ın Brandenburg Konçertosu no.1 Fa Majör hatta (Adagio). Keman hocam beceremedim diye duygusal tahribatta bulundu anısı çok =)
     4.       Daha önce seni bırakan biri geldi. Senden bir şans istedi sen de o şansı verdin. Ama buna rağmen yine bırakıp gitti. Şimdi yine pişman ne yaparsın?
     Beni terk edicek bende affedicem. Kesin intikam alma zahmetine katlanacağım kadar canımı yakmıştır. Bende burnundan getirmişimdir. Uff çok masraflı intikam falanda. En iyisi hiç affetmeyeyim kimse yorulmasın.
     5.       Nefret mi aşk mı?
     Ne manada sorulmuş bilmem ama ben şu nefret işini kıvıramayanlardanım. Aşk güzel şey=)
     6.       Birinin kalbini kırdığında nasıl gönlünü alırsın?
      Özür dilerim. Yakınımsa bi de affedene kadar olmadık şebeklik.
     7.       Nasıl ağlarsın, bağırarak mı içine atarak mı?
      Sessiz sessiz.
     8.       En korktuğun şey?
     Örümcek. Ama bu fobiydi. Araba kullanırken birini ezmek, hatta daha ne cevap yola fırlayan çocuk.
      9.       Ruhun sıkıldığında ne yapmayı seversin? Kendini nasıl sakinleştirirsin?
      Sinirliysem koşarım. Azıcık sıkkınsam eve gelip netten kitap siparişi verip rahatlarım. Çok sıkkınsam İstanbul`da kaybolmayı tercih ediyorum.
      10.   Bazen kızılmasından hoşlanırsın. Peki en çok ne için kızılmasından hoşlanırsın?
      Ben bana kızılmasından, sesin yükseltilmesinden, emir verilmesinden, buyurgan davranılmasından, zorunlulukla sınırlandırılmaktan hiç hoşlanmam.
      11.   Şiir / Müzik / Öykü/ Deneme ?
    Tercih mi yapmamız lazım? Öyleyse eğer müzik.
      12.   En son ne için ağladın?
     Hiç hatırlamıyorum. Zaten kolay kolay ağlayamam ben.
     13.   Birinde hemen etkilendiğin özellik?
     Gülüşü.
      14.   Dayanamadığın şey?
     Kırmızı et.(Kokusu beni  öldürüyor.)
     15.   En sevdiğin duygu?
      Sabah uyandığımda bi yanda esen rüzgar bi yanda yüzüme vuran güneş var ya o. Tabi akşam erken yattıysam. Yoksa bu perde niye çekili diye söylenirim kesin.

Galiba herkes yapmış bu mimi ama Güilnihal`de görmedim. Maya`da yapmadı daha. =) Paranoyak Satırlar da yaparsa çok güzel olur.Sonra isteyen herkes yapsın, olmaz mı ki?

Bu da başımın belası bölüm...



        Kız kardeşim küçükken astımdı ve annem evdeki tüm bitki ve evcil hayvanlardan vazgeçmek zorunda kaldı. Babam yazları elinde bi kap su sokaktaki ağaçları sulardı. Annem de her gün  apartmanın önündeki ağacın dibine su bırakırdı. Bu da bende anneden kalma gelenek olarak kaldı. Sonra zaman geçti bi baktım herkes kapının önüne su bırakın diye sesini duyurmaya çalışıyor. Ama şöyle bi geçek var ki kimse totosunu kaldırıp bi kap su bırakmaya yanaşmıyor. 


        İşte bende tam olarak bunu anlamıyorum, buna kızıyorum. Yaz günü sıcaktan bunaldıkça suya sarılıyorsun. Ama sokaktaki hayvanların böyle bir imkanı yok. Sana ne kadar sıcaksa onlara da o kadar sıcak. Kaldı ki onların bizler gibi istediği her an temiz su bulma imkanı bile yok. Dile gelip bizden de su isteyemiyor ki. Unutmayın sokaktaki hayvanlar doğanın bir parçası. Umursamadığınız doğaya muhtacız. Her şeyi geçtim kendiniz, çocuklarınız için bırakın. 


         Ramazan ayındayız bu sıcakta saatlerce susuz durmanın nasıl bişey olduğunu bilirsiniz. O yüzden bi kap su bırakın kapınızın önüne, hiç bişey kaybetmezsiniz. Sakın bana da ramazan diyip duygu sömürüsü yapma demeyin. Azıcık duygu sömürüsü yapıyor olabilirim ama amaç empati. Benim o hayvanları gördükçe vicdanım sızlıyor. Sıcaktan en az onlarda bizim kadar etkileniyorlar. Bir yudum su, biraz gölgeden başka da bişey aramıyorlar. 



        İnanın ben kedileri sevmem. Aslında sevmemekten ziyade ben kediden korkarım. Yakınıma kedinin yaklaşmasına bile dayanamam. Bi yavru kedileri severim o da yavru diye hani. Ama her yaz o kap kapının önüne bırakılır. Bu yaz yine haziran ile birlikte günlük rutinim oldu. Komşularda saolsun ben unutunca boş bırakmıyorlar. Bide iki yavru kedi var sokakta, onları da sütsüz bırakmıyoruz artık. Ama son iki haftadır biri bıraktığım kapları alıyor, atıyor bişey yapıyor. Tabi bir kap iki kap derken annem “evde bişey bırakmadın” diyince bende dondurma kaplarını delip, ip geçirip, ağaca bağlamaya başladım ama yok yine alıyorlar. Not bırakıyorum almayın falan diye ama nafile. Sonunda “buraya çöp atanın …” olayına döncek bu iş. Hangi dana alıyor bilmiyorum ama çok pis kafaya taktım bulucam onu. Ne diye alıyor henüz anlamış değilim. Ama o danayı bulunca da kabı kafasında kırıcam. Bu gecede balkonda pusuya yattım onu bekliyorum. Eee o zaman bana kolay gelsin.


                       Benim kap hırsızı dana ya dalıp asıl mesajı atlamayalım. 
                      LÜTFEN KAPINIZIN ÖNÜNE BİR KAP SU BIRAKIN.