Listelere hasta bi tipimdir. Sürekli lista yaparım ama sonra bırakın kontrol etmeyi varlığını dahi hatırlamam. Ama her yıl yaptığım listeler fix menüdür. Ama gelin görün ki bir arpa boyuilerleyememiş bi halde yılların eskimeyen başarısızlık listemdir.
Bu sene iki listem var. Biri yapmak istediklerim biride yapmaya cesaret etmem gerekenler.




Yapmak istediklerim
   1.       Çalışkan bir öğrenci olmak istiyorum. Alttan ders bırakmadan geçmek istiyorum. Gözlüğümde var hem onunla oldukça inekte gözüküyorum.
   2.       Felsefe okumak istiyorum ben. Ama o kadar yoğunlukta düşünmeye fırsatım olmadığından bazen bestseller okuyup kolaya kaçtığımı düşünüyorum. Off ben felsefe sevmiyorum sanırım.
   3.       İngilizce… Liseden sonra hazırlık falan okumayınca kullanmayınca unuttuğum bana sırtını dönmüş dil. Kursa yazıldım parayı kuzu kuzu ödüyorum ama gitmiyorum. En yakın zamanda başlamam şart mı ne?
   4.       Keman… Yazın boyun düzleşmesi yüzünden kemanıma elimden bıraktım. Bırakış o bırakış. Özledim ama bi yandan da ne bilim işte paslanmış olmak canımı sıkıyor.
   5.       Dans… söyledim mi bilmem ama latin dansı dersleri alıyorum. Hocam yetenekli olduğumu hatta atölyelerine uğrayıp pratik yapıp onlara partner olabileceğimi söyledi. Çok hoş ve fena halde gururum okşandı. Dansı da sesim gibi kötü olduğum halde söylediğim bi hobi sanıyordum ama koskoca hoca ışık görmese gel demez heralde.
   6.       İş… Çalışıyorum ama tamamen farklı bi kulvarda. Bilgisayar öğrencisinin hukukla alakası ne demeyin ama para işte. Beynim hukuksal şeylerle dolup duruyor ve bu yıl kendi alanımda çalışmak istiyorum. Yani bana yeni bi iş şart.
   7.       Spor.. Her yıl spora başlama hayalleri vardır her kadının. Bende onlardan farklı değilim. Tabi her kadının vermesi gereken son beş kilosu gibi. Ben diyet yapmayı sevmem. Ama şu hayatta zevk alarak yaptığım şeylerin başında koşmak gelir. Ama bu yıl sabah erken kalkmak şu bu derken bi fark ettim ki koşmayı bırakmışım. Yağmur çamur demeden koşan ben de bu sene tık yok. Sadece öfkeliysem sinirlerimi yatıştırmak için. Ama bu yıl yeni yılın ilk sabahıyla kendimi sokağa atıp koşmayı planlıyorum. Zayıflamaktan çok -ki koşmasam da kilo almayan ama vermeyende bi garip vücudum var – daha sakin ve huzurlu bi insan olmak için koşacağım.


Cesaret istediğini düşündüklerim.
   1.       Interrail yapma planım var. Kız başına oralarda baş edemezsin diyor ama bence hayatımın en macera dolu anları olacak. Çocukluk arkadaşımla fena halde kafaya koyduk. Sonunda uykusuz, perperişan gezmekte olsa kabulüm. Bitlenenlerde varmış yani cidden cesaret istiyor. Ah bide daha önce yapan varsa bi kaç deneyim dinlemek isterim.
   2.       Okulu bırakmak ve gerçekten beni ifade eden bişeyler okumak istiyorum. Rektöre de başından kalkmadığı Twitterdan haberdar etmek lazım. Malum adamın işi gücü kalmamış boyna orda takılıyor. 
   3.       Hocalarımdan birinin arabasının tekerini patlatmak istiyorum. Galiba her yıl şiddet içerikli bi alt yazı mutlaka verir oldum. Ama yapacak bişey yok öfkeli bi tipim ve adama cidden sinir oluyorum.
   4.       Aklımdan birini geçirdiğim an karşıma çıkan Öküzcan`a her defasında ağzı açık ayran budlası gibi bakmak yerine her şeyi itiraf etmek istiyorum.  Çünkü her seferinde karşıma çıkması aklımı karıştırıyor bulandırıyor.
   5.       Yamaç paraşütü yapmak istiyorum ben ya. Kemiklerimi dağıtmak konusunda endişelerim olsa da herşeyi göz ardı edip bu işe girişmek istiyorum.
   6.       Şu bakışıp flört edip telefonları verme olayı varya işte ben ondan hep kaçtım uzak durdum. Çünkü paranoyak beynim sonunda hep kendimi karanlık bi mezarda buluyordu. Bu yıl tanımadığım hoşuma giden tiplere numara mı vermek istiyorum. Bunaniye bu kadar taktım bilmem ama eğlenceli geliyor.
   7.       Bide ben bu yıl aşık olmak istiyorum. Evet benim için en çok cesaret isteyen olay bu. Korkağım belki ama insanlar konusunda güven konusunda fazla acabam var. Kaldı ki işk aşka geldimi fazla umursamazım. Daha önce aşık olmadım. Öküzcan bile bende sadece saplantı ve takıntıydı. Çünkü ben aşık olup üzülmekten delicesine korkuyorum.


     İşte benim liste bu kadara. Kaçını yaparım bilmem ama blog için bişey demedim dimi? Daha fazla yazmak tembellik yapmak istemiyorum. Daha sıkı asılmak istiyorum farklı şeylerden bahsetmek istiyorum. Ama bu tembel ben  bunu ne kadar başarabilir bilmiyorum.


      Bide geçen sene dilediklerim var ya bu senede sizin için aynı şeyleri dilemek istedim. Tek bi farkla bu yıl hayatınız aşkla dolsun  ve ölmeden önce aşkı tadabilme fırsatı yakalayın. Yani anlayacağınız korkaklığı bırakında acıyı birlikte çekelim diyorum. =)


      “Haa bide 2013 için iyi dilekler falan söylenir adettendir. Kim ne ister bilemem neyi eksik o yüzden bi kaç temel dilek diliyorum ne eksikse seçip alın. Koca mutluluklar, bool çikolata, kucak dolusu sevgi, doktora düşürmicek kadar sağlık, paraya tapınmicak kadar para, sakarlıktan ölmemenize yaricak kadar şans veya rezil olmicak kadar şans-bu sakarlıkla nasıl yaşıyorum bilmem ama ya sakarlığım yada rezilliklerim bi gün beni öldürcek, yırtılan pantolon diye bi gerçeğim var benim-, güneşin altında sere serpe yatmaya en kötü ihtimal ayaklarınızı uzatıp kafa dinleyebilecek kadar tatil, azıcık paranızla bol alışveriş yapabileceğiniz indirimler, en azından okulu bitirecek kadar başarı, başınızı taşlara vurmamanız için akıl, kafa dinleyip oh be diyebilmeniz için huzur, insanları doğayı düşüne bilecek kadar vicdan, yapılan yanlışlara dur dicek ses olabilen cesur yürekler versin….


      Kitap elimde toz bezi oldu. Uzun zamandır ilk defa bi kitabı böyle uzun bi sürede okuyup bitirmeyi beceremedim. Okul, projeler, iş, kurslar derken ne olursa olsun fırsat yaratıp kitabı bitirmek için yırtınan ben bu kitapta öyle bi çaba harcamadım. 


     Kitaba ödevimi tamamlamaya çalıştığım uykusuz bi gecede yatmadan önce bişeyler okuyayım psikolojisiyle başladım. Bi yirmi sayfa falan okudum. Üşenmedim not aldım olaya hızlı girdi akıcı sanki diye. Ama sonra o akıcı dediğim kitap gitmedi bi türlü. Bana bu ara harbiden bişey oldu galiba. İçinde aşk geçen tüm kitaplar canımı sıkıyor beğenmez oluyorum. Halbuki en sevdiğim tür.




       Grace Banbury`nin annesi ve kendinden bir yaş küçük kardeşi kumarbaz. Annesi işi iyice abartmış ve en son oyunundada geriye kalan evlerini, o da yetmemiş kızını ortaya  sürmüş. Tabi evlenmek için kur yapmak şartıyla. Gerçi ne fark edecekse. Oyunu kaybedince de tası tarağı toplayıp ortadan kayboluyor. Yani kendisi anne olmaması gereken tiplerden biridir. 



         Grace kendisinin kumarda ortaya sürüldüğünden bi haber saf saf sadece evlerin gittiğini sanırken kardeşinin kapını çalıyor. Durumun dehşetini kardeşiyle birlikte atlatabileceğini düşünürken boş bir evden başka hiç bişey bulamıyor. Tabi bide eve gecenin bir yarısı giren yakışıklı bir adam. Bu adam Daniel Trockmorten yani kumarı kazanan adamdan başkası değildir. Kıza durumu anlatır ve onunla evlenmek gibi bir niyeti olmadığını da açıkça belirtir. Sanki kız onunla koşa koşa evlenecekmiş gibi.


        Daniel kızla evlenmek istemez ancak Grace`i görür görmez arzulamaya başlar. Sonuç birbirlerine meydan okurlar. İki hafta süreleri vardır. Eğer Daniel kızı bu süre içinde baştan çıkarırsa kız onun metrsei olacak. Ama olurda çıkaramazsa kızın babasından kalma viyolayı kıza geri verecek. Viyolayı istemesinin sebebiyse antika olması ve iyi para etmesi. Böylece kendine yeni bi hayat kurabilecek. Daniel`de vermek istemez çünkü ölmüş müzisyen babası bi zamanlar viyolanın sahibidir.


       İşler güzelce karışır, çok heyecanlı şeyle olur diye beklerken herşey çok süt liman kaldı. Konuşmaların böyle bi eğlendirici tarafı çok yoktu. Anlatım karıştı. Neler olduğunu genelde geriden takip ettim. Şimdi yalan yok sürekli yatmadan önce okudum ve uyuya kaldım. Kitabı her gece babam elimden almış nerde kaldım ettim olayı da karıştı doğal olark. Ama ben adapte olamadım kitaba. 


        Adamın ailesi skandal doluydu. Annesi, kendisi, kuzenleri hepsi. Kızın desen geçmişte yaşadığı olaylar ona acı çektirmiş, güven duygusunu da beraberinde götürmüştü. Tabi bunların hepsi Daniel`a yansıdı. Tüm bunlar olayı çok başka yerlere götürebilecek, harika bi işleyişle çok şey vaat edebilecekken ben kitapta bunları bulamadım. 


       Kadın karakter zaten ne istediğini bilmiyordu. Nasıl başladı nasıl bitirdi, nerde ne yatı ben anlamadım. Sanki bi kaç kişi içine kaçmış oda nasıl davranacağını bilemiyor gibiydi. Daniel kıza göre daha istikrarlı olsa da o da tam oturmuş bi karakter denemez. Bi kere kitapta duygu eksiklikleri vardı. Tam olarak ne hissettiklerini ben hissedemedim. Tahminler üzerine kuruluydu. Zaden bide bu Grace`in kardeşi Edward var onu koymasalar da olurmuş. Tam bir sünepe yaa. Fena halde sinir oldum. Adam hiçbir işi doğru düzgün yapamadı. Sadece ondan beklenen davranışlar olduğu için araya sıkıştıralım, serpiştirip bırakalım tipinde bi ezikti.


       Kitabı ben bi sevemedim, bitiremedim ama sonunu getirdim. Zaten yazarda baktım olmuyor hadi bitirim demiş olsa gerek. Son on sayfada hala final için olaylar yetişecek mi diye düşündüm. Öyle sonu lel acele karalanmış gibi geldi bana. Goodreads`den baktım kitap birde seriymiş. Çıkarsa okur muyum bilemiyorum. Belki yazara son bi şans daha veririm. Kitap elinizdeyse okuyun ama yoksa da bişey kaybetmiyorsunuz bence. İlla ki okuyacağım derseniz de bence ödünç alın. Ben öyle yapmıştım.

Sons of Scandal Serisi
1. Never Trust a Scoundrel
2. Never Dare a Duke
3. Never Marry a Stranger

Bu haftaki favori şarkım...


     Zevkli olan her şey günah. Ne zaman bi çıkıntılık yapsam aklıma gelen bu. Ve bu adamlar cidden Günahkarlar. Ve ben bu adamlara bayıldım. Her biri birbirinden sevilesi, tapılası. Baştan çıkaran, hayaline dokunmak gibi bişey. 



      İşte tam olarak bu satırlarla aylar önce başlamış ama bi türlü ilham gelip başına oturamamış yarım bi yazıydı. İkinci kitap Sert Rock`ı okuduktan sonra gelen ilham çirkin ördeğimin okuluna geri dönmesiyle söndü gitti. Taaki bir filme kadar. Geçenlerde annem bi sinema bileti hediye etti. Tek kişilik ve istediğim filme gidebileceğim türden. Bizim Soft`da sevgilisinden ayrılma kararı alınca, onu da taktım koluma Çağan Irmak`ın filmine yetişmek için koşturduk. Filme geç kaldık bilet alamadık bizde bir dakika önce başlayan Bu İşte Bir Yalnızlık Var filmine girdik. İlk defa en önden film izledim. Ama maroton koştuktan sonra bide filme giremeseydim işte o zaman keyfim daha çok kaçardı.



       Kitap film ne alaka dersiniz alakaları yok aslında. Filmin kitabı Tuna Kiremitçi`ye ait ve ben okumadım da. Ama filmde Engin Altan`ın oynadığı karakterin müziği duyması bana Tutkulu Notaları anımsattı. Bende fırsattan istifade taa yazın bayramda okuduğum kitabı es geçmek istemedim. Yorumum unutma faktörleri göz önüne alınarak okunmalı. Ama belirtmeliyim ki tembel olduğumdan küçük bi kaç notla anında yorumlarımı kitabın içine yerleştiren bi tip oldum.


     Günahkarlar adında bir Rock grubu var elimizde, birde seks profesörü. Bu Günahkar dediğimiz grup ilk olarak söylemek gerekirse seksi. Konseri ver, müzikle hatunları kendinden geçir ve bırak sonrasında onlar seni kendinden  geçirsin tarzında tipler. Sed solist, Brian bizim karakterimiz ve gitarist, Erik bateri,  bide Trey ve  Jace var.



       Brain`in kafasının güzellikte doruk olduğu bi gece Myrna ile karşılaşırlar. Daha doğrusu otelin lobisinde grubu görünce Brian`i kendisi için seçer. Ve olay bi hafta sonu kaçamağına doğru yol alırken bazı şeyler  gidişatı değiştirir. İlki Brian`in Myrna ile sevişirken zihninde yankılanan, kulaklarına dolan notalar. Adam o anlarda yaratıcılığının sınırlarında dolaşıyor ki bu bana aşırı seksi geldi. İkinci olarakta Myrna`nın bu grubun hayranları üzerinde yapmak istediği araştırma. Bu araştırma onun işini garantileyecek. İşte bu faktörlerle birlikte uzun bir turneye çıkıyorlar.


       Gruptaki karakterlerin hepsi birbirinden farklı, kendilerine özgü bi çekicilikleri var, espri anlayışları. Grubun yaramaz en çapkın olanı Sed. Onu bu hale getirense geçmişte bir hatun. O gün bugündür acısını atmak için havada karada boş geçmiyor ve bu Brian`nin duygusal tarafını baya yaralamış. Adamın bi kaç kez sevgilisini araklamış ki Myrna ile karşılaştıkları gecede onun yıkımlarından biriydi. Bu yüzden Brian Sed konusunda çok ama çok kıskanç bi tavır sergiliyor. Kadına yanlışlıkla temas etmesine bile dayanamıyor.


      Brian Myrna göre oldukça duygusal ve genç. Ama kitapta aradaki yaş farkı hiç göze çarpmıyor. Myrna ise eski kocası yüzünden duygusal bi hezimete uğramış ve aşka da inanmayı bırakmış. Bağlılıksa en çok korktuğu şey. Dövmeli piercingli Brian`den bunu beklerken ilişkinin korkağı ve erkeği Myrna çıktı anlayacağınız. Ve bizim oğlana çektirdi. Adam daha fazla yakınlık isterken ne yazık ki o kendi korkularının üstesinden gelmek için çırpındı. Çırpınırken de ne yazık ki acısını bizim ki çekti bende sırf bu yüzden hatuna fena halde sinir oldum. Ama bakınca o da haklı. Ama Brian`ni bi kaç milyon tik daha çok sevince bende tüm yaşadıklarını görmezden gelip onu suçlayabiliyorum.


        Turne hayatıyla bi anda garip bi kadın çıktı karşıma. Sonra bi baktım tüm gurubu hizaya sokmuş karavanı temizletiyor, market alışverişine çıkarıyor, bu çılgın seksi şeylere yemek yapıyor. Despot anne karşınızda. Ama sonra bi bakıyorsun hadi grup yapalım modundalar. Beni bilen bilir kitapta dahi olsa paylaşmyı sevmem. Brian de paylaşmayı sevmiyor, Sed`i kıza bir metre yaklaştırmazken hop Trey, Myrna bu işi pişiriyor. Tamam aşktan önce bu haltları ye rock yıldızısın zaten daha azını beklemem  falan ama aşık olduğun insanla bana ters geliyor. İşte bu da Brian`e tek sinir olduğum nokta.


       Kitabı sevdim ben. Annemin doğa krizi tutunca İstanbul`da binaların arasında tek tük bulduğumuz mekanlardan birine gitmiştik. Gerçi kendini ağacın altına atmış İspanyol daha çekici gelse de kafamı gömüp kitabımı okudum uslu uslu. Yalnız uyarı vermeden geçemeyeceğim 18+ durumlar aşırı çok. Uygun duyuşsal ve bilişsel seviyede olmayanların okumaları tavsiye edilmez. 


       Ahh iki satır filmden bahsetmeden geçemeyeceğim. Ben filmi sevdim. Filmin atmosferini, müziğini, gezdiğim, dolaştığım, sevdiğim mekanlarda geçmesini de sevdim. Müziğini sevdim, müzikle olan ilişkisini sevdim. Ama filmde Atiye`yi sevmedim buram buram yapmacıklık kokuyordu. Engini cuk diye rockçı kalıbına da sokamadım. Ama filmin akışını Enginin oyunculuğunu sevdim. İçinde geçen sözleri sevdim. Gülmeyi beklemezken –film ile ilgili hiç bişey bilmiyorken ne beklentisi zaten- çokça güldüm. Gerçi Soft`la film izlerken fısıldaşmamızda etkili olabilir ama bizim ruh halimize iyi geldi. Bence filmide izleyin tıpkı Ayşe ile doluyken müziği duyan Mehmet gibi Myrna ile müziği duyan Brain`i de okuyun.

İşte benim Rock Gurubum....






            Kaçak Yolcu`yu tek bi cümleyle tanımlarsam ”Nutella gibisin”!!!!!


       Kaçak Yolcu bende ismi gibi bi kaçış oldu. Bela, uğursuzluk, talihsizlik, kader ne dersen de bende bunlardan çok.  Proje ödevimi yumurta kapıya geldi durumuna getirdim tabi ki. Ve işler sürekli ters gitti. Bir noktalı virgül yüzünden oluşan hatayı bir buçuk saat aramam üzerineyse ağladım. Yedek almadığım için, giden kodların arkasından kahroldum. İşte bu noktada kafayı sıyırmamak içinse Kaçak Yolcu`ya sarıldım. Bela, uğursuzluk, talihsizlik, kader ne dersen de bende bunlardan çok. 




       Malory-Anderson ailesine ne kadar bayıldığımı fark etiniz mi bilmem ama bayılıyorum. Seninle Başım Dertte ile tanıştım bu seriyle. Yayınevi sırayla basmadığı için diğer kitapları okumakta direndim ama sonunda yenik düşüp okumuştum. Allah`tan yol yakınken sıralamaya başladılar da bende rahat ettim.


      Regan`ın dayıları kuzenleri hepsi bi harika ama enim favorim iki deli dayısı Antony ve James idi. Antony`nin başına gelenleri okuduktan sonra içim biraz olsa rahatlasa da James`i okumadan olmazdı. James benim deli kaptanım. Nicholas adamdan baya çekmişti. Gerçi hala dayılara bulaşınca kendini kanepede buluyor zavallım. 


      Gelelim kitaba ve sevgili James`e. James çapkın, yakışıklı, zengin ve genç bir lord iken durumdan sıkılıp macera aramak için kendini açık denizlere atar. Ama açık denizlerde ticaret yapmak yerine bir korsan olur. Kaç tane lordu korsan olarak görüyoruz ki? İşte adamda sevdiğim şeylerden biri de bu. Ah bide artık James`in boyu kadar bi oğlu var. 17 yaşında Jeremy annesi öldükten sonra babasını buluyor. Zaten sonrada James korsanlığı bi kenara bırakıyor. Ama adamın ruhu korsan bi kere.


     Ve kadın kahramanımız Deli Georgina. Kıza deli lakabını ben verdim tabi ki. Sebepleri ise gayet açık. Kız yerinde duramayan, olmadık işlere karışan, en önemlisi James`e meydan okumuş bir insan. Tüm bunlardan sonra bu ünvanı kesinlikle hak ediyor. İlk delilik belirtisini de huzurlu, lüks yaşamını bırakıp beş yıl önce savaşta izini kaybettiği nişanlısını kimseye haber vermeden aramaya kalkmasıyla veriyor. Beş tane abisi var, ama kız abilerinin nişanlısı konusunda onu oyalamalarından fena halde sıkılıyor. 


     Adamın peşinden İngilterelere kadar  gelince de bi tavernada yolu James`le kesişiyor. Hırçın Aşk`ta Antony sevgili karısını peşinde olan psikopat kuzeni aramak için James ile taverna taverna dolaşırken erkek kılığında dolaşa bi kıza rastlamışlardı. Okuyanlar anımsamış, okumayanlarda büyük ihtimal anlattım diye kızıyordur ama konu Malory olunca susamıyorum. İşte o tavernada hatun Georgina`dan başkası değil.


       James ile karşılaşmalarının ardından nişanlısını buluyor ama adam evli mutlu çocuklu üçgenini tamamlamış. Georgina`ya ise eteklerini toplayıp geri dönmekten başka seçenek kalmıyor. Ama İngiltere`yi en hızlı terk etmenin yolu James`in gemisinden geçiyor. Kız yanında ki aile dostları Mac`le James`in gemisinde çalışma koşuluyla aktarmalı Amerika yolculuğuna çıkıyor. Ama kız bi gemide tek kadın olmak yerine kendini korumak için erkek kılığına girip James`in kamarotu oluyor.



      İşlerde tam olarak James ve kızın karşılaşmasıyla karıştıkça karışıyor. Adam yılların çapkını. Bi pantolon kanar mı hiç. Kız saf saf saklanıyorum sanıp duruyor. E sonu da yatakta bitince kızda durumu idrak ediyor. Yol uzun kız saf. Adama doğal olarak bağlanıyor ama James için evlilik diye bi kavram beyninde şekillenmiş değil. İşte tüm bu koca olay ilk yüz sayfada gidiyor siz düşünün daha neler oluyor. Fragman vermek gerekirse abiler işe karışıyor. Düğünler, kaçmalar kovalamacalar, kaçırılmalar daha neler var.


     Kitabı ballandıra ballandıra anlattım ama bu kitap “yaşamadan bilemezsin” kavramının ”okumadan bilemezsin”e coverlanmış hali. Kitap kesinlikle çok çok güzeldi. Yazar her zamanki gibi harikalar yaratmış. Malory erkeklerine ek olarak bu kitapta bol bol Anderson erkeği gördüm. Hepsi birbirinden harika. En suratsızları bile. Diyaloglar zaten bol eğlenceli, Cem Yılmaz şovu gibiydi. James ise bambaşka bi olay. Adam kendini kandırmakta ve anlamakta bambaşka. Ki bu kitabın bir güzelliği de yayınevi bu kez diğer kitaplarından kat kat iyi çeviri yapmış. Bu kez çeviri beni rahatsız etmedi ki yazarın dilinin akıcılığını da iyice ortaya dökmüş. Tarihi aşk romanları sevenler, romantik komedi sevenler, sevip sevmediğini bilmeyenler, kendine yeni yıl için mutlu anlar toplamak isteyenler bence okusun. 2013`ün sonuna güzellik katan kitaplardan biriydi. Seriye en baştan başlamanız ise şiddetle tavsiye edilir.  

Ve gelelim şarkıya. Ben bu hafta sürekli Jim Croce dinledim...



          Kitap uzun zamandır elimde, ama  seriye sekizinci kitaptan başlayan yayınevine inat beklettim beklettim ama sonunda dayanamadım okudum. James Mallory`in hikayesi ise en çok merak ettiğim hikayeydi. Kaçak Yolcu`yu okumadan çok önce okuduğumdan bu kitabı sayesinde James`in hikayesini az çok öğrenmiştim. James Mallroy`in evliliğinden sonra seri birden Mallory-Anderson serisine döndü. Andersonlar beş erkek bir kız kardeşler ve tahmin edildiği gibi James kızı kaptı.


           Bu kitapta James`ın kayın biraderi Drew`in hikayesini okuyoruz. Gabriella Brook annesi öldükten sonra açık denizlerde ticaret yapan babasını bulmak için denizlere açılmasıyla hikayeye start veriyor. Babansı bulması baya macerayla gerçekleşiyor ve sonunda ne gördün tüccar baba olmuş korsan baba. Adam meğer yıllardır karısını ve kızını toplumun baskısından korumak adına yaptığı işi saklıyormuş. Bi kaç yılı babasıyla geçirdikten sonra adamın kafasına dank ediyor kızının evlenmesi gerektiğini ve kızını paket yapıp ona borcu olan korsan arkadaşı James Mallory`e postalıyor. James ve eşi burada sahneye giriyor. James`in eşi onu ziyarete gelen kardeşi Drew`le seyahate çıkacakken kapılarına gelen kızla ilgilenmek zorunda kalıyor ama James gidemedi diye üzülen karısına kıyamayıp hiç anlaşamadığı kayın biraderini kalmaya ikna ediyorlar. Drew partilerde bayanlara James yerine eşlik etmek zorunda kalıyor, çünkü korsanımız böyle ortamlara gelemiyor. Gab`le Drew birbirinden kaçmaya çalışıyo ama yok. Sonunda Drew kızın evlilik listesinde birinci aday oluyor ama adam oralı değil. Şayet kızı sadece sevgili olarak istiyor ve o bi korsan olduğuna göre masum bi kızda değil hani. Kızın başkasıyla evlenmesine de dayanamayıp kızın korsan babasını ortaya atınca kızın tüm evlilik şansını da öldürüyor. 



  
        Gabyy işte tam olarak Drew`in evlilik ihtimalini baltalayıp, ortadan kaybolmaya kalktığı  ve Gabyy`nin babasının korsanlar tarafından rehin alındığı dönemde çığrından çıktı, karakteri tüm o hanımefendilik modundan sıyrıldı. Bi taşla iki taş vuracağım diye Drew`in gemisini bi korsan olarak onunla birlikte kaçırdı ve babasını kurtarmak için yola koyuldu. Bence hikayenin en eğlenceli kısmı da burası. Tam dedim hikaye monotonlaşıp sıradanlaşacak yazar ters köşe yapıp hikayeyi başka yerlere sürükledi. Drew`den de intikamı almayı bununla sınırlı tutmak istemeyip onu batan çıkarıp sonunda avucunu yalatacakken bi baktı kendi baştan çıkıyor. Hikayenin geri kalanını okumak zorunda kalacaksınız zaten bildiğiniz özetledim.


         Kendimi tutamayıp yine fazlaca anlattım ama yapacak bişey yok. Kitabı çok sevdim karakterler gerçekten güzeldi. Ama anladım ki aileye yeni gelen damatlarla birlikte, gelinlerinde erkek kardeşleri sonsuza kadar Mallory erkeklerini sinirlerini bozacak, atışıp duracaklar. Mutlaka birbirlerini bi boğazlama öldürme seviyesine geliyorlar, ama her durumda tatlıya bağlandığı için bize gülmek atışmalarına sırıtmak düşüyor.


        Yayınevinin yine çevirisi mokoko.  Bi kitap nasıl katledilir üzerine tez yazılır. Anlamıyorum acaba yazarla bi sorunları falan mı var. Hayır yani yayıevinden diğer çıkan kitapların çeviriler o kadar güzelken Johanna`dan istedikleri ne. Aldıkları her tercümanların acemilik dönemlerini Jahnna`nın kitapları üzerinde mi attırıyorlar. Kitap yayınevine olan bütün sinirime rağmen çok güzeldi ve okunmaya değerdi. Malloryler kadar Andersonlarıda sevecek zaten Malloryleride sık sık göreceksiniz. Ders çalışmak yerine kitap okuyorum bahanesine sarılmak için birebir bi kitap.


        Fantastik bana iyi geldi. Uzun zamandır o kadar çok aşk okudum ki kusma noktama geldiğimi fark etmemiştim. Okuyorum okuyorum kitapları beğenmiyorum. Ama haksızlık ettiğimi de biliyorum. Bu yüzden uzaklaşmak için sipariş verdiğim Gölge ve Kemik yıllarca çikolata yememiş bi insana nasıl gelirse bana da öyle geldi.



          Kitabı bi blog da harika falan diye gördüm diye sepete ekledim. Alırken konusundan bi haberdim. Arka kapağa baktım orda da pek bişey yoktu. Ama sonuçta kitap fantastikti, ağlak bi aşk hikayesi yada kusmama sebep olacak erotizm –yayın evleri artık bi soluklanmalı- değildi.


        Gelelim konuya. Ravka, Fjerda, Kerch ve Shu Han adında dört ülke mevcut. Bu ülkeler birbirleriyle savaş haindeler. Bizi ilgilendiren şehirse Ravka. Bu ülkede büyücüler rahatça yaşayabiliyor. Diğer ülkelerde istenmedikleri, köle olarak kullanıldıkları falan söyleniyo kitapta. Tabi ben büyücü dedim de onlar öyle demiyor. Felsefeleri bambaşka bile olsa bana büyü demek daha kolay geliyor. Çünkü bunlar çeşitli gruplara ayrılmış farklı yeteneklere sahip insanlar.


       Ravka da Karanlıklar Efendisi var ki kendisi bir tek Ravka Kralına bağlıdır. Karanlıklar Efendisi bir Grisha –niye büyücü dememiş ki sanki- hem de en güçlüsü. Ve şehrin her tarafına Grisha`ları keşfetmek için Grisha gönderiyor. Böylece küçük yaştan itibaren onları eğitebiliyor. Eğitilmeye ihtiyaçları var çünkü güçlü olmak zorundalar. Karanlıklar Efendisinin bilmem kaçıncı büyü büyük dedesi ülkenin ortasına Karanlıklar Diyarı`nı yaratmış ve kimse oradan canlı çıkamıyor. Çünkü volcra adında uçabilen karanlık yaratıklar geleni geçeni mideye indiriyor. 



          Ve Alina olaya burada dahil oluyor. Çocukluk arkadaşı Malyen ile Karanlıklar Diyarına gittikleri bi görev sırasında işler yolundan oldukça çıkıyor. Hatun bunca yıl içinde tuttuğu gücü salınca ortalık karışıyor. O saatten sonra bi anda kendisini Karanlıklar Efendisinin önünde test edilirken buluyor. Yok ben yapmadım ,nerde ben de o güç ezikliğini ve şaşkınlığını yaşarken tek derdi aşık olduğu Malyen`den koparılmamak. 


        Yazar sağolsun baş karakterlerin güzel olma zorunluluğu varmış etkisinden kurtulup abartılı güzellikte olmayan bi kız profili çizmiş. Ama buna bağlı olarak özgüven yerlerde. Malyen yakışıklı falan ama kıza dönüp bakmıyor. Sadece onu arkadaşı olarak görüyor. Kızda kendini bi anda Küçük Saray`da yapayalnız Malyen`i özlerken buluyor. 


         İşler bundan sonra karışıyor. Çünkü gücü var ama nasıl kullanacağını bırakın nasıl ortaya çıkaracağından bile bi haber. Yepyeni bi ortam ve çevre. Karanlıklar Diyarını yok etmek için Karanlıklar Efendisi yıllardır onu beklediğini söylüyor ama o bunu nasıl yapacağını bi türlü bulamıyor. Resmen bulmak için çocukluğuna iniyor.


         Gücü ortaya çıkarmaya çalışırken sürekli çabalıyor. Kitapta çok fazla karakter ve yeni türler şehirler vardı. O yüzden ilk sayfalarında ne olup bittiğini anladığım söyleyemem ama sonrası muhteşemdi. Kafamda kim kim diye çok soru varken sayfalar ilerlerken kafadaki soruları silip durdu. Tabi işin en güzel yanı benim gibi hafızası kıtlar için kitabın başına tür ansiklopedisi koymalarıydı. Açık açıp baktım olayları kişileri çözene kadar.


        Olaylar tabi gitgide karıştı. Kim doğru kim yanlış, kime güvenmeli falan. Zaten bi kez de herkes göründüğü gibi çıksa şaşıracağım. Ama o Karanlıklar Efendisi yok mu?  Ahh çok tatlı bişey bence. O soğuk, güçlü tavırları, pişman, çekingen, utangaç ki şu son üç hali az çıktı ama çok çekiciydi. Benimkisi tamamen dürtüsel bişey ama adamın lafı geçtiği an kızla olmalı diye aklımdan geçirdim. Ee doğa bilirsiniz dişi gelecek nesiller için - kendisi için- doğadaki en güçlü gösterişli erkeği seçer. Boşuna mı erkek aslanda yele tavus kuşunda rengarenk kuyruk var. Malyen`e gelirsek başta kızdım ama sonda dayanamadım affettim. Herkes aşık olduğunu hemen anlayacak değil ya. Sonuçta kız yıllardır yanı başında kaybetmeden değerini nasıl bilsin.


        Benim gibi ek türe uzun süredir takılıp kaldıysanız iyi gelecek bu kitap size. Yazarın anlatım tarzı, hikaye örgüsü ve merak unsurunu beslemesi ustacaydı. Sıkılmadan okudum ki bi günde bitti. Fantastik severler zaten kitabı çoktan okumuştur diye düşünüyorum. Çünkü kaçırılacak gibi değil. İşin kötü tarafı serinin devamını beklemek. Şimdiden keyifli okumalar. 

     The Grisha serisi
1.  Shadow and Bone
2.  Siege and Storm
3.  Ruin and Rising

Kitabın tanıtım videosu....


Serinin ikinci kitabı olan Siege and Storm videosunuda yayınlamadan geçemedim...







          Seninle Başım Dertte kitabını okuduktan sonra bu Mallory ailesine bayılıyorum. Kız bu kadar harika akrabaları olduğu için gerçekten çok şanslı. Tabi okurken en çok iki bekar çapkın dayısının hikayesini merak etmiştim. Özellikle Regina`nın en sevdiği dayısı Antony`i. Zaten uzun bi seri olup yurt dışında 10 kitap basılmışken, bana sadece yayın evinin Antony`in hikayesini basmalarını beklemek kalmıştı. Kitap sonunda çıktı ama ben bi türlü alamadım. Sonunda  Antony`in hikayesine kavuştum.  Kitap elimin altındaydı ama bu kez de bi kaç sayfa okuyup olayları yanlış anlayınca hevesim kaçtı ama sonuç olarak okudum.



      Kitapta bizim uslanmaz, deli dolu çapkınımız Antony Mallory`in karşısına, dedesi öldükten sonra büyük bi mirasa konmuş ve kuzenin onla zorla evlenmek istediği İskoç güzel Roslynn çıkıyor. Roslynn acilen evlenmesi gerekiyor ve bu yüzden  İskoçya`dan ve kuzeni olacak o manyaktan kaçıp İngiltere`ye koca bulmaya geliyor. İşte tam bu noktada Antony`le karşılaşıyorlar. Birbirlerini ilk gördükleri anda büyük bi çekime kapılıyorlar. Antony o tüm arsızlığıyla kıza niyetini belirtse de Rolynn`in evlenmesi şart şayet psikopat kuzeni peşinde. Regina aradaki çekimi fark edince dayısına bi çöpçatanlık yapmaktan geri durmuyor ama dayısına tek bi şekilde izin veriyor. Evlilik! Ama Antony`in istediği son şey evlenmek. Tabi kız evlenmek zorunda olduğu için koca avına çıkıyor. Ne yazık ki Antony bunu baltalıyor ve gelişen olaylar neticesinde kızla kendisini evli buluyor. 


        Adamla kız evlenir ve mutlu son dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü evlendikten sonraki yanlış anlamalar Antony`in anasından emdiği sütü, sürdüğü tarlaları burnundan getiriyor. Kız çünkü çok kıskanç , öfkeli ve bildiğin deli. Raslynn dedesi kıza açık açık Antony gibi bi çapkınla evlenmesini, uslanmış zamparadan iyi koca olacağını söyledikçe kız bundan kaçtı, üstüne evlendikten sonrada adama bildiğin salakça işkence etti. O arkadaşı Fran kızı doldurdu doldurdu, sonra gitti kendini nefret ettiğini idda ettiği adamın kollarına attı bizim ki hala saf saf Antony`e saldırıp durdu. Antony`de de iyi sabır varmış cidden. Adamın üzerine gittikçe adam sabretti, onu sevdiğini gösterecek şeyler yaptı ama bizimki mal. Adam bi de gidip o kadar onun kuzeniyle uğraştı. Adam kızla evlendi kovalamayı bırakır dedik ama yok evlendikten sonra daha çok kovaladı. Adam zaten evliliğe alışmaya çalışıyorken bi de kızın anlamsız kaprisleriyle boğuşup durdu. Kendi taktiklerini uygulayıp, yavaşça durumu çözmeye kalkınca benimde sabrım zorlandı. Allahtan kitap sonunda tatlıya bağlandı yoksa ben kurdeşen dökecektim. 


      Kitapta bol bol Mallory erkeklerini gördük ki bu da harikaydı. Hele korsan dayı James Mallory bi harikaydı. Kardeşlerin atışmaları, Regina`ın kocası Nick`le Mallory erkeklerinin atışmalarını yüksek seste gülerek okudum ki Nick ve Regina`yı burada görmek çok hoştu.James`in hikayesinin giriş kısımı da bu kitapta oluşturuldu ancak yayın evi hala duruma bi el atmış değil ki bu da cidden sinir bozucu.


      Yazarı gerçekten çok seviyorum, kitabı kurgusu harikaydı ancak yayın evi çevirinin içine etmiş. Çeviri o kadar kötü ve amatördü ki kitaba başta adapte olmaya o kadar çok zorlandım ki bi kez elimden bırakmışlığım var.  Cümleleri sözlükten anlamına bakıp ilk bulduklarını aynen yerleştirmişler gibiydi. Bi de kapak var. Kapağa bakan esmer bi hatun bekliyor ama karakterin uzaktan yakından alakası yok. Yayın evi kitabı ne kadar baltalamaya çalışsa da yazarın güçlü kalemi kurtarmış diyebilirim.  Bence ilk Seninle Başım Dertte`yi okuyup buna başlamalısınız. Seveceğinize garanti veririm.