O kadar uzun zaman olmuş yazmayalı ki özlemişim sanırım. Tatilin şeyini çıkarmakla o kadar meşguldüm ki her şeyi geri plana attım. Halbuki İstanbul`dan giderken plan bayram sonrasında dönmekti. Ama tabi ki işin içinde ben olunca planlar gümledi. Planla ve programla yaşamayı bir türlü beceremedim. Ben mezun olunca nasıl çalışır hiç bilmiyorum. Galiba herkes haklı sık sık işimden kovulacağım.


    Dedemin yanında olmak cidden harikaydı. Meğer ne kadar özlemişim ben onu. Tabi onu kandırıp yürüyüşe çıkardığımdan o benden pek hoşlanmıyor ama iyi tarafı beş dakika sonra unutuyor bana olan öfkesini. Beni çok hatırlamasa da öğlen uykusundan sonra “Bi kız vardı ortalıkta dolanan” diye beni soruyordu. İtiraf ediyorum o uykuya yatınca bende plaja kaçıyordum bazen. Bide ilk defa bu kadar kalabalık bir bayramım oldu. İşte benim plan bayram sonrası dönüm stajımın kalan son bir haftasından kurtulmaktı. Ama birden kuzenim ve parlak fikirleri ortaya çıktı. 


     Kuzenim olaya bir dünya klasiğiyle girdi. “Hayata bir kez geliyoruz.” Sonra başladı anlatmaya. Dünyada gezilecek çok yer var, hayatın keyfini çıkarmak lazım. Otur otur nereye kadar. Sonra ben kendimi Karadeniz turuna çıkmış buldum.  Ama sonra doğu Karadeniz’i tamamlamışken bizim paralar suyunu çekti. Orta ve batı başka bahara kaldı yani.  O gazla sahildeki bir yelkenliyi çalıp dünya turuna çıkmadığıma şükrediyorum.  Gönül isterdi alalım ama şu koşullarda ancak çalabiliyoruz. 


      He staja ne oldu derseniz, çok akıllı ben kuzenimden rapor rica ettim. Ama o benden de akıllı çıkıp kendi rapor yazmış. Faxı ben göndersem belki şansım olurdu. Geri dönünce adam karşıma geçti geçmiş olsun dedi. Bende doğal olarak sağ olun falan dedim. Çabuk iyileştim falan dedim. Adam da keşke biraz daha kalacağını söyleseydin izin verirdik sende raporla uğraşmazdın dedi. Bende adamın nerden anladığını anlamadım ve mal mal baktım. “Soy isim” dedi. İşte uzun yıllardan sonra ilk defa yüzümün kızardığı an. Teknik olarak hiç yalan söylemedim. Sadece rapor şey yaptım. Yine kötüydü. Kendimi lisede okuldan kaçan çocuk gibi hissettim. Gerçi aynı taktiği uyguluyordum ama daha dikkatli davranıyordum bir zamanlar.


     Sonuç staj sonunda bitti. Dünyanın en mutlu insanlarından biriyim. Tatilde yanıma bir sürü kitap aldım. Sonuç hiçbirini okumadım. Zaten annem bayramdan sonra babamla hepsini geri gönderdi. Tabi bide “ben sana dedim ama sen okumazsın bunları.” diye söylenip durdu.  Yine yeniden haklı. Ama şimdi hepsini okumaya hazırım hem de özledim. Bide yakın zamanda kaçık patronuma uğramam lazım. Yani çalışmaya başlamam. Staj ve tatil derken benim cebim cidden boşaldı. 3 yıldır ilk kez babamdan harçlık istedim. Çok ezik. Tüm  ekonomik özgürlüğüm pencereden uçtu gitti hani. Bir de o para isteme olayından nefret ettiğimi ve utandığımı fark ettim. “Sonuçta harçlığın var mı kızım” sorusuna her gün “Benim param var baba” diye cevap veren kızın yerinde artık yeller esiyor. Galiba şu özgür kız ayakları yüzünden ne baba ne koca parası yemeyi beceremeyeceğim onu da anladık.


     Ah birde okuldan bir hocam aradı asistanlık teklif etti. Aslında bu ikini teklif. İlk teklif eden hocanın yanında şuana kadar hiçbir iş yapmadı millet. Rahatlıkta sınırsız. Ayrıca çok şeker bir insan. Bu son hoca ise azıcık garip. Ne zaman ne yapacağı pek belli olmuyor. Ayrıca dersinden de kaldım hani. Ayrıca fil hafızası var ve çok fazla şey istiyor ve yaptırıyor. Kararsız kaldım sanırım. Aslında kalmadım. Zor hocayı seçeceğim sanırım. Sebepleri tamamen bencilce. Belki bir yıl burda gelip iş yükümden, hocadan yakınacağım ama cv`de onun adı konuşur, şey bide unvan. Sorun o şeker insana benim için deli uğraştın, stajım için uğraştın, cv`me adını yazmam için izin vermişken birde eşimin adını da yaz dedin. Ben kalkıp sana nasıl seni değil onu tercih ettim diyeceğim?  İçimde ki çatışmaya çözüm yolu bi türlü bulamadım. Bakalım mantık mı yoksa o vicdanımsı duygusal kızım mı kazanacak.

Çok şekerler =)




                          “Herkes kendine dair kendine özgü şeylere inanır.”
      Mutlu Olmak İsteyen Adam`ı okuyalı baya olmuştu. İkinci defa okuyunca bu kez bahsetmeden geçemedim. Piyasada gezen kişisel gelişim kitaplarından kat ve kat işe yarayan bir kitap. Kurgunun içine yedirilen mesajlar öyle sağlam ki okurken farkına bile varmadan kendinizi değerlendirme ihtiyacı duyuyorsunuz. 

  
     Julian bir İngiliz ve öğretmen.  Bali`ye tatil için gelmiştir. Tatilinin son günlerine yaklaşmışken duyduğu bir şifacıya gider. Herhangi bir sağlık problemi falanda yoktur. Japonya başbakanını iyileştirip,  karşılığında ödeme olan yerfıstığı alan Samyang Usta`yı doğal olarak merak etmiştir. Ama adam beklediği gibi pek çıkmaz. Ne gösteriş içindedir, ne de bir yaşlıdan fazlası gibi görünür. 


     Julian, Samyang Ustaya hiçbir sağlık problemi olmadığını söyledikten sonra kendini Samyang Ustanın ellerine bırakır. Ama bu ciddi anlamda. Uzanır ve Samyang usta başından ayaklarına doğru vücudunu elleriyle kontrol etmeye başlar. Ayak baş parmağına uyguladığı basınçla birlikte bizim ki de çığlığı basar. Hayatında hissettiği en büyük acıyı o an hisseder. Ayak başparmağının acımasının sebebi ise mutlu olmamasıdır. Bizim usta açık açık başkasının ayak parmağını sıksam acımaz der. Çünkü herkesin ruhundaki acının çıkış noktası başka bir yerdedir.


     Julian`nın rahatsızlığını keşfeden Samyang usta bu kez onu tedavi etmeye başlar. Bu tedavi öyle eczaneden şu ilacı al, tok karnına iç tarzı değildir. Bir psikolog gibi karşısına alır ve konuşmaya başlarlar. Samyang usta birbirinden ilginç gerçeklerden bahsederken, Julian ağzını şaşırmaktan kapayabildiği vakitlerde sorularını sorar. Tedavinin ilacıysa ustanın Julian`a verdiği görevlerdir. 


     Julian aslından bir çok şeyden memnun değildir. Bunları ise Samyang`la geçirdiği zamanlarda keşfetmeye başlar. İşinden memnun değildir ve görevler sırasında aslında yapmak istediğini bulur. Ailesi, kendisi.. o kadar çok şey vardır ki memnun olmadığı. Tabi en çokta kendisine dairdir. Yapmak istedikleri için asla cesaret gösteremez ki bu bence şuan bir çoğumuzun problemi. Kendisine inancı zaten bi çoğumuz gibi hiç yoktur.


     Usta Julian`a çeşitli görevler verir ama bu kendine hizmet etsin diye değil. Aslında tam tersine Julian kendi benliğine hizmet etsin diye. Şöyle ki Julian vücudunu hiç sevmez, hatta sırf bu yüzden özgüveni paspas görevi görür. Vücudundan memnun olmadığı içinde karşı cinsin ilgisinin olmamasından yakınır. Samyang ustada kendimizi nasıl görürsek başkalarının da bizi öyle göreceğini söyler. Bir film dükkanına gidip Julian için kusursuz olan Nicole Kidman`nın soyunduğu film olan Gözleri Sımsıkı Kapalı filmini izlemesini ve orda Nicole`e sadece bir kadın olarak bakmasını söylüyor.  Böylece onun kusursuzluğunun özgüveninden kaynaklandığını görüyor.


      Hayır cevabı almaktan korkuyor mesela. Bu yüzdende kimseden kendisi için bir şey isteyemiyor. Usta hayır cevabının kolay kolay alınamayacağını söyleyip ondan bir gün içinde beş tane hayır cevabı toplamasını istiyor. Julian`da milletten işeyler isteyip hayırlarını toplamaya koyuluyor. Ama bende onunla birlikte “hayır”ı almanın ne zor olduğunu fark ettim. Bundan daha farklı görevlerle yavaş yvaş kendini keşfetmeye başlıyor. Ve kitap kendine dair  gerçekleri görmeni sağlarken bir yandan da sana alternatif çözüm yolları sunuyor.


      Laurent Gounelle ile tanışalı baya oldu sanırım. İlk Tanrı Daima Tedbil-i Kıyafet Gezer kitabını okudum. Sonra çıkar çıkmazda bunu. İncecik ve çabucak okunan bi kitap. Dili son derece ustaca kullanıp tek sayfası bile sıkmıyor. Tavsiyem iki kez okuyun bir kez de değil. İkincisini mümkünse ağır ağır.
NOT: Görme engelliler için sesli kitap okumak isteyen bir arkadaş vardı. Bilgi istemiş. İletişim kısmına yazmış ancak mail adresini yanlış yazmış. Güzelim oturdum kombinasyon yaptım abartısız 3 saat denedim farklı farklı ama yok olmadı. Eğer bunu okuyorsan mailin hazır haberin olsun.

Şarkımsa....