Eğer yukarda ki doğum günü dileklerini duyuyorsa beni iki yüzyıl öncesine göndersin. Üzerine bide Bradley  Cooper o zamanda bekar bi dük olsun. E bi zahmette bana aşık olsun. Bugün benim doğum günüm. Çok mutluyum demek isterdim ama yok öyle bişey. İnsan yaşlanırken nasıl mutlu olur anlamıyorum zaten. Yaşlanıyorum triplerine girdim arkadaşım aradı “kızım ya artık çıtır kategorisine girdin”  diyo. Teselli mi ediyor kafa mı buluyor anlamadım. Çok yaşlanmadım tamam ama 20 bu. O onlu yaşların sorumsuzluğu sanki yirmide olmazmış gibi geliyor. Onludayken ben hala çocuğum diye biliyorken bi batkımda eşek kadar olmuşum. Lanet gitsin yaa zaten ufak tefek minyon bişey de değilim ki.  




           Tamam iki yüzyıl önceye gitmem pek imkan dışı. Zaten elektrik ve doğalgaz vazgeçilmezlerim. Ama en azından lütfen lütfen sesimi duyda Rita Hunter evlatlık kız kardeş olarak beni alsın. Yazarın ilk Kalbimi Çaldın kitabını okudum. Sonra Tatlı Tuzak`la öğreniyorum ki yazar türk. Hayır Yağmurla Gelen kitabı e-book olarak elimde vardı ama diyordum bu kadın o kadın değildir. Çünkü daha önce hiçbir türk yazarın historical yazdığını ne görmüş ne duymuştum. Ama kadın bence yazarın dibi. Hatta tanrının çılgın projesi. Kendisi bilmiyor ama ben onu deli gibi seviyorum ve kitaplarına bayılıyorum. Allah`ım nasıl gurur duyuyorum bi de bilseniz. Ya bari tanışabileyim. Doğum günü çocuğuna bi kıyak yapsan. Her neyse her kitabını yaladım yuttum ama Yağmurla Gelen uzun zamandır elimde olmasına rağmen açıp okumamışken açtım okudum. Çok pişman oldum. Bazen öyle salak oluyorum ki. Güzel olacağını bile bile okumaya korkma diyorum ben bu duruma.


     Kitapta ki hatun da benim gibi iki yüzyıl öncesine gitmek istiyor. Anacak onun sebepleri benden oldukça farklı. Sıcaktan bunaldı ve annesinden miras kalan historical kitabın etkisinde. Ben yıllardır den,yorum ama yok bende bu dilek bi türlü tutmak bilmedi. Neyse Desire Londra`da yaşıyor. Annesinin ölümünün ardından kız baya bildiğiniz perişan olmuş ama hala ayakta. Gündüzleri garson geceleri hırsız. Ben okuyunca bi oluyoruz demiştim. Sonuçta hırsız olan baş karakter çok sık çıkmıyor insanın karşısına. Arkadaşıyla son bi soygun yapıcak -ki adam kızı tehditle işe zorluyor- sonrasında mesleğe veda edicek. Ama çaldıkları garip taşın –kıpkırmızı ve fene halde ışık yayıyor- peşine mafya ajan karışımı tipte adamlar düşüyor. Adamlar arkadaşını hakkın rahmetine kavuştururken kızında taşı eline almasına ve iki yüzyıl öncesine gitmesine sebep oluyor.


      Kızında dileği her açıdan gerçekleşiyor ve kendini istediği dükün kollarında buluyor. Lord Colin kollarını açıp beklemiyor tabiî ki. Hatta kızı baygın bulduğu yerden itibaren kıza kötü davranıyor. Zaten bu erkek karakterleri anlamıyorum. Hatunu arzuluyorlarsa uzak durmak adına yapmadıklarını bırakmıyorlar. Kızı evine alıyor ama burnundan da getiriyor. Sürekli bi kovuldun ayaklarında. Dükün kız kardeşi Eloise ise Desire`yi seviyor ve abisinin karşısında duruyor. Yeminle bu kitapta erkek karakter köşede oturdu onun yerine kardeşi savaştı, Desire`i browni ile servis etti.


      Yadırgarım nasıl olur uyar mı gider mi sorularımın hepsi boşaymış. Tamam başta bi kaç sayfa garipsedim ama sonrasında kaptırdım kendimi. Yazar öyle bi kurgulamış ki zaten artık burada bitirir dediğim yerde hop ters köşeye yatırdı. Desire zaten ayrı bi olay. Ben böyle ele avuca sığmaz bi karakter görmedim. Kız içinden geldiği gibi davranıyor. Kızda yapmacık tek hareket yok. Colin ise öküz. Erkek ırkının en öküzlerinden. Adamda duygu namına bişey yok daha doğrusu yazar bence burada pek hissettirememiş. Kitapta en duygu ve iç ses Desire ve Eloise arasında geçiyordu. Çok iyi arkadaş oldular ki birbirlerine olan bağlılık Colin`dekinden fazla.


      Eloise ve Alex penceresi var bide. Alex`de dalyan gibi bi marki. Eloise küçüklüğünden beri içten içe seviyor Alex`i. Adamda bi şeyler hissediyor ama arda öküzümüz olduğu için arkadaştır diyor iş olmuyor. Ama Desire bu duruma da el atıyor. Kız bakire evet ama günümüzde o işin nasıl yapıldığını bilmemek gibi bi durum söz konusu olduğu için öyle saftirk saftirik gezmiyor. E o zamanda da kızlara leylek hikayesi yirmide bile yutturulduğu için Eloise`de kuzu kuzu buna inanmaya devam ediyor. Desire`de Alex`i baştan çıkarıp nasıl yola getireceğini ve o işin nasıl yapılacağını anlatıyor. Ve plan kesinlikle işe yarıyor. Ben bu Alex`i Colinden az buçuk daha çok sevdim. Allahtan yazar az çok onlara da değinmiş.


      Kitapta günümüz geçmiş çatışması kültür farklılıkları gözüme batar diyoken gülerek okudum. Zaten kız deli bakalım bu sefer ne yapacak diye dört gözle okudum. Allah`tan kız mayonez yapmasını biliyor. Yoksa hamburger cidden güzel olmazdı. Colin hiç bişey yapmadan Starbucks sırası bekler gibi beklerken kız onun için savaştı. Colin`se afiyetle onun için yeni lezzet olan brownisini mideye indirdi.  Zaten kızın geçmişi karışık, başında bin türlü dert. Bide üzerine Colin beyin dengesizlikleriyle uğraştı. Zaten kız bu kadar cüretkar olmasa adamı kalkıp benim dürtüklemem gerekecekti. Colin benden tek taktirini evlilik mevzusunda aldı. Tabi onu da nasıl  dolaşmış yün yumağına çevirdiği göz ardı edilirse.


      Kitabı bana doğum günü hediyesi olark okursanız çok sevinirim. Yazar en sevdiklerim arasında ve kitaba bayıldım. Okurken çok eğlendim ve sesli güldüm. Zekice kurguladığı olaylar ve şaşırtıcı detayları vardı. Bu arada yazarı tanıyan bilen varsa bana mutlaka ulaşsın.

Ve kitapta yazarın da bahsettiği çok sevdiğim şarkılardan biri olan R.E.M. Losing My Religion şarkımmm...




      Çıktığından merak ettiğim kitaplardan biriydi bu da. Sylvia Day`in Crossfire serisinin Türkçeye çevrilen üç kitabını okuyup işte bu demiş bulunmaktaydım. Modern yazanı tarihi de tarihi yazanı modern dünya üzerinden satırlardan düşünmeyi bi türlü beceremem. Ama nasıl oldu anlamadım Julia Garwood`a başaramadığımı Sylvia`da başardım ve okudum. Kitabı modernden ayıran bence bi elektrik, bide motorlu taşıtlar.


       Hemen konuya girip kendimi kaptırıp özetlemek ardından da az çok yorum yapmak istiyorum. Jessica ve kardeşi Hester  ile kitap başlıyor. Jessica Benedict adından bi varisle evlenecek ve sonsuz mutluluğa çıkacak. Normalde olayların aynen böyle olması gerekiyordu. Ama yazar anlaşılan damatta hata yapmış. İlk önce Benedict`le kızı mihraba götürüryo ardından kızın aslında Alistair`de gönlü var. Olayları sağ elle sol kulak tutma şeklinde karıştırmış bulunuyorum ama aslında tamamen basit. Ben yazara en başından adamla kızı yapmadı diye kızgınım o yüzden bütün bu huysuzluğum. Jessica bizim erkek kahramanımız olan çapkın, uslanmaz, sınır tanımaz, bi ailenin dördüncü çocuğu olan Alistair`den iki yaş büyüktür. Ama aşk yaş tanımaz olduğu için bu çocuktan hoşlanmasına engel olmaz.  Ancak bunu bırakın birine itiraf etmeye kendine bile fısıldamayı başaramamış halde. Alistair Jessica`nın nişanlısının kardeşi olan Michael`in yakın arkadaşıdır ve oda Jessca`dan hoşlanmaktadır.


       Düğünden bir gece önce Alistair bi başka kadınla mahrem -anlayacağınız iş üstünde-  Jessica`ya yakalanıyor. Kızın bağırıp çağırmasını ya da yakalanmadan tüydüğünü umuyorsanız yanılıyorsunuz. Kızı sadece Alistair görüyor  ve kızdan kalmasını isteyince kız da kalıyor. Hatta gördükleri bariz bi şekilde hoşuna gidiyor. Kaçmak aklına gelince de nişanlısını gördüğü yerde baştan çıkarıyo. Zaten sonrasında evlilik ve yedi mutlu yılın ardından ölüm bizi ayırıncaya kadar kısmının Azrail tarafından uygulamaya konulması. Benedict ölüp sevgili eşini bu dünyada yapa yalnız bırakırken yine onu düşünüp bide ona uzaklarda bi çiftlik bırakıyor. Kızdan çiftliğiyle ilgilenmek için yola çıkmaya karar verince abisinin yerine geçen Michael sevgili arkadaşı Alistair`in gemilerinden birinde yolculuk yapacak olan yengesini arkadaşına emanet ediyor. Bu tam anlamıyla kuzuyu kurda emanet etmek değil bence çünkü kızda pekte kuzu havası yok. Tabi Alistair`in yedi yıl önceki o geceden beri kızın hayalini kurduğu düşünülürse ayağına gelmiş fırsatı değerlendirmeye koyuluyor. Bugüne kadar kızın mutlu bir evliliği var diye, ondan uzak durmak adına kendini sürgün etmekten anında vazgeçiyor.


      Alistair kızın yedi yıl boyunca hayalini kuruyo da Jessica farklı bişey yapıyor sanıyorsanız çok büyük yanılgılar içerisindesiniz. Evet mutlu, hatta kısır olmasına rağmen adam sesini çıkarmıyor ve onu sevmeye devam ediyor, mutlu ediyorsa da karı koca arasında saygıyla çevrelenmiş bi tabuda yok değil hani. Tüm bunların altında kız Alistair`le yaşanan yedi yıl önceki olayı sürekli kafasında evirip çeviriyor, arzusunu besleyip duruyor. Bu uzun gemi yolculuğundaysa ateş barut misali varacakları nokta belli. Ama kız o noktaya gelene baya adamı uğraştırıyor. Çünkü kız yıllardır doğru davranıyor ve yanlış yapınca cezalandırılıyor. Cezayı açıklarsak çocukluğunda babasından az çekmemiş. İkisinin de geçmişi pek parlak değil hatta berbat halde. Adam ta en başından kıza geçmişini sayıp döküp neyle karşılaşacağını söylerken kızı adam azar azar öğrenebiliyor. Kitabın özelliklede son elli sayfasında olaylar iyice birbirine karışmış yumaklara dönüyo.çünkü karakterle birbiriyle savaşmayı bıraksa da çevresel faktörler ortaya çıkıyor.


     Kitapta bir yandan da Hester`ın hikayesi anlatılıyor. Aşık olduğu adamla evleniyor ve başta her şey gülük gülüstanlıkken adam zamnla iplerini kaybediyor ve kızın eziyet dolu hayatı başlıyo. Kimseye hatta ablasına bile durumu çaktırmamak için uğraşırken gençliğinden beri ona deli divane olan Michael ise durumu seziyor. Hester ve Michael` ın birbirine uyduğu aşk çok duygusal ve Jesler gibi arzu barındırmıyor ama insan deli gibi merak ederek okuyor. Ben açıkça en çok onların aşklarını sevdim. Çünkü çaresizlik ne demek en çok onlar tadıp dayanıyorlar.


      Gelelim fasulyenin faydalarına. Kitabı sevdim ama şu deli gibi sevdiklerim arasına giremez. Tabı bunun bu yazıyı okuduktan baya sonra yazmamın etkisi de olabilir çünkü bayıla bayıla okuduğumu hatırlıyorum. Ancak hatırladığım bişey daha kitabın büyüsünün Jes`le Alistair yatınca bende bozulduğuydu. Çünkü ondan öncesi çok daha duygusal gelmekle birlikte, aralarındaki aşkı daha çok hissediyordum. Yattıktan sonra daha çok tutku oldu. Bide kitap onlar yatıp kalkmaya başlayınca fazla atlaya zıplaya koştura koştura finale doğru gitti. Yazar Crossfire`da bi günü uzun uzun anlatınca bu ara hep bu tip te ince detaylı günler anlatılan kitaplar okuyunca bi başım döndü.


      Kitabı sevdim, Alistiar`a aşık oldum. Kıza kıskançlık etkisiyle gıcık oldum diyebilirim. Kendi ne istediğini bilmiyor bide adamı uğraştırmıyor mu tam cinayete sebeplik. İlk sayfaları ve son sayfaları su gibi aktı. Ortadaysa Hester aldı başını götürdü. Jes`se o sıra biraz yatakta meşguldü. Bu arada neden bilmem sevgili yazarımız kadın karakterleri ısrarla sarışın yapıyor. Erkeklerdeyse siyah saç  renkli göz fiksi.  Kitap serimsi bişey ama bunlarla pekte alakalı olmayan kişiler ama kitapta fark etmeden okuyorsunuz. Serininde üçüncü veya dördüncü kitabı olsa gerek. Hester`ı okumak isterdik ama bundan sonra gelende Hester yerine bi başkasına anlatmayı tercih etmiş. Yazarı yazarın dilini seviyorum ve yayın evinin bu kiatpların serisinin tamamını basmasını talep ediyorum. Bence okuyun yazar çünkü gerçekten döktürmüş. Sorunlu geçmiler, aşk, tutku, duygusallık, ünvanlar..



      Benim hayalimdeki Alistair àJames Marsden neden derseniz tanıma uygun ve bu adam cidden çokk şeker.


     Jessica ise Kate Bsoworth..

     Şarkıysa....



      Julie Garwood çok çok hastalanmış ve yataklara düşmüş. Ateşler içinde ölürken de okurlarıma yazık ölmeden bi kaç satır bi şeyler karalayayım bari demiş. Kitapta bu hastalık ve yatak döneminin ürünü. Ama hesaba katmadığı bi şey olmuş ve yaşamış. Ama aç gözlü yayıncısı hazır yazdı bende yayınlayayım nasıl olsa okurları yazar ismine koşar gelir demiş ve kitap okurla buluşmuş. Bu benim teorim. Eğer yazar ölüm döşeğinde değilse bile yüksek ihtimal bilinç kaybı yaşıyordu ya da kocası boşamış ona da depresyona girmek kalmış. 


     Bu kitabın hali ne demek istiyorum. Ya bu Julie Garwood. Bana İskoçları sevdiren kadın. Okuduğum her kitabı ezberleyecek gibi tekrar tekrar okutturan kadın. Lan ben sırf bunu okuyabilmek için programlamadan kaldım. Yapılır mı bu bana yaa. Teorilerim dışında hiçbir bahane kabulüm değil. 




      Kitabı okurken kendimi parçaladım. Öğrenciyim ve üzerine bir ömre yeten kredi kart taksitim var. Ama D&R gittim bunla birlikte bi iki kitap daha aldım baktım olmuyor altı taksidi de dayadım. Eve geldim heyecanla açtım başladım okumaya 50 sayfa yok. 100 sayfa yok. Lan bu kitap 390 sayfa bişey. 150 sayfa oldu kızla adam daha tanışmamıştı. Gerisini siz anlayın. Kitabı okurken diyorum “Yapma kızım bu kadının kitaplarını bilmiyor musun?  Kesin muhteşem çıkıcak ama kitabı kesin eksik sayfalı aldım. Ama olsun gider değiştiririm. Yok yok adamla kız acil tanışmalı aşık falan olmalı.” Peki ne oldu kitap yarılandı ama adamla kızda tık yok. tüm dünyayla tanışan kız bi adamla tanışamadı. Sürekli vur kır şunu yap bunu yap. Öyle bi hale geldim ki kitabın arka kapağın çevirip baktım.  Bu kitabın erkeği kim diye.


      Colm var ki kitabın yarısında olaya anca girebildi. Gabrielle var ki sağolsun en başından beri az çok bizimleydi. Olaylar o bu derken karıştı. Kız çok güzel talibi çok. Psikopat, çıkarcı talip çok olunca da kızın başı beladan kurtulmuyo. Ama Colm kurtarıyor, müthiş zaferler kazanıyor diyorsanız yanılıyorsunuz. Adam konu mankeniydi çünkü. Allahtan kızın muhafızları vardı da korudular kolladılar. İlk kez baş karakteri değil de, yanında yanı olan karakterleri istiyorum kendime. Kız zaten adam dışında herkesle muhatap oldu, konuştu etti. Zaten bi ara dedim ahanda Colm`un kardeşiyle işi pişircek, yazar ateşler arasında şaşırdı onunla evlendirecek dedim. Zaten Gab`le  Colm ne ara  aşık oldu ben kaçırdım. Uyuya falanda kalmadım ama kaynadı sanırım.


     Yerdiğime bakmayın sevmesine sevdim. Ama bu kitabı başkası yazsa “Ah bu yazar iyi ya okunur kitapları güzelmiş.” derdim. Ama kitap bi Julie Garwood olunca insan ister istemez suratını ekşitiyor. Ya cidden kitap güzeldi tabi başka biri yazsaydı. Ben ki kadının kitaplarını tekrar tekrar okuyan ben. Bu kitapta fena afalladım. Bide üzerine serinin son kitabı. Son kitap diye bıktı mı ne. Hayır bende hissediyorum bazen yazıları savsaklıyorum ama bu kadarı da olmaz ki. Salınmalı kendine gelmeli ve benim için Ian gibi muhteşem İskoç erkek karakterler yaratmalı. Ben ki İskoç eteğinden haz etmeyen pantolonlu erkek seven ben o etekle kabul ettim, bağrıma bastım onları. O müthiş aşk ve erkek nerdeydi? Ya ne olursunuz söyleyin ben yanlış kitabı mı okudum?


      Bide bi edepliler bi edepliler. Öpüştüklerini okuduklarında aaa öpüşmek ne demek biliyorlarmış dedim. gerdek gecesinden pek emin değilim. Çünkü ben okumadım. Sayfamı atladım bak saatte geç odu bi kaç on satır atladım galiba dediysem de gündüz yüksek dozda uykulu kafayla bile bulamadım.  Hayır yazarı bilmesem Gelin`den Düğün`den Fidye`den Sır`dan ve daha nicesinden dicem bu kadın sevişmemiş tek satır ondan yazamıyor. Umarım çocukları olmuştur çünkü becerebileceklerinden emin değilim.  Bide o Brodick`e ne yapmış yazar ya. Adam sevgi pıtırcığı yumağı aile babası havasında takılıyor. Yo dostum yooo. Bu kadarı bu bünyeye fazla ama. Anladım Colm`a Gab`e garazin varda, Brodick`ten ne istedin beee.


     Haksızlık diz boyu ama yine yüksek beklenti kurbanıyım. Kitap güzeldi tabi yazarı daha önce okumayana. Okuduysanız işiniz var beğenirsiniz ama hayalleriniz o beklentileriniz ilk uçakla ülkeyi terk eder, sizde arkasından ağlak sevgiliyi oynarsınız. Highlander's Lairds Serisinin 3. ve son kitabı. Sırf bu sebepten bile okumalısınız.


      Son teorimi de söylemeden edemeyeceğim. Yayınevi Julie kitabı diye başka kitap çevrtmiş yada çevirmen yanlış çevirmiş sonrayanlış oldu ama hazırda çevrilmiş bari basalım dediler. Yayınevinden ricam acilen kitabın orjinalini çevirin ve hatanızı kabul edin.


     Şarkımsaaa The  Pierces`den Boring… İyi dinlemeler ve okumalar.


     Sevdiğin bi kitabın bitmesi kadar beni rahatsız eden kalacağını bile bile çalıştığın derstir. Bu durumda ise biten bi seriye üzüldüm. Final haftamda okudum ve programlama sınavımdan hemen sonra başladım ve bi gecede sonunu getirdim. Kalacağımı bilseydim programlamadan önce okurdum. Kitap bitmesin diye de çok uğraştım yalnız. O kadar yavaş okudum ki bitirtmem saatlerimi aldı. Ama ne yapayım son çırpınışlarımdı. Ben böyle eğlenceli bi seri okumadım çünkü.


     Bilen bilir yazara bayılırım. Yazar her kitabında daha önce akıllara gelmeyen sahnelerle karşılaştırıp eğlendirir, hüzünlendirir, aşık eder. Ben bu yazardan her şeyi bekliyorum valla. Bi önceki kitapta nefret ettirdiği adama, bi sonraki kitapta aşık ediyor insanı galiba ondan olsa gerek. Karakterlerdeki geçişleri öyle bi yapıyor ki bu size nefes almak kadar doğal geliyor.  Bu kitapta da serinin önceki kitaplarıyla tanıştığımız karakterler mevcut. Zaten Daisy`nin ablası Lillian olmasa olmazdı. Bu kız çatlak valla çatlak. Sırt deli diye daha çok seviyorum bende. Zaten yazar seri içi karakterleri bırakın yazdığı diğer kitaplardaki karakterleri de her kitabında öyle yada böyle misafir ediyor. Seri halinde okumasanız da yadırgamaz deli gibi seversiniz. Tavsiyeyeyse seri halinde her kitabını okuyun. Aklınıza karakterler karışmaz mı gelmesin. Tecrübeyle sabit karışmıyor. Yazar çünkü beyninize onu çivi yazısıyla yazıyor.


     Serinin son kitabı son kalan kızımız. Seri sonu dediğime bakmayın bi kitap daha var ve Bowman kız kardeşlerin Amerika`da olan ağabeylerinden birini anlatıyor. Ama Daisy bu kitapla son süs bitkisi. Daisy kitaplarıyla mutlu mesut yaşıyor ama babası durum müdahale etme kararı alıyor. Adam ülkesine geri dönmekte kararlı ama kızında evlenmeye dair bir tık yok. bakıyor kız koca bulamayacak bari o işin icabına ben bakayayım diyor ve kızını sağ kolu olan Matthew`le evlendirmeye karar veriyor. Daisy`de koştur koştur ablasına gidip durumundan yakınıyor. İkisi de Mat`den hiç haz etmiyorlar. Tipik Lillian tabi ki de asıp kesiyor, kükrüyor. Kızda haklı şimdi. Onunla evlenirse kardeşi Amerika`ya gidecek ve kız kardeşinden ayrı kalacak. Valla bende kardeşimi alıp götürmeye kalkan damada hoş bakmam, yolarım.


     Yazar Allahtan Aşk Seni de Vurur`daki acımı tatmin edip erkenden karşılaştırdı çiftimizi. Marcus karısı doğuracak diye gittikleri kırsalda  Daisy`e isteyebileceği koca adaylarını davet de ediyor. Ama zaten Mat`ti çok önceden davet etmişti. Daisy ve Lillian`ı dinleyen Marcus benim gibi öcü bekliyordu. Çirkin, sevimsiz bişey. Ama kimse aradığını bulamadı. Çünkü tanrı Mat`i götürmüş heykel gibi adamı getirdi. Daisy kafasını kaldırıp, seveceği birini bulmak adına dilek kuyusuna gidince Biskolata erkeğiyle karşılaşıyor. Tabi Mat`in o halini görünce bi tanıyamıyor.  Babasının aklına evlenme fikrini soktuğunu düşündüğü gıcık, soğuk, çıkarcı, sanayici mantıklı herif  gitmiş Daisy`nin deli divane olacağı adam gelmiş. Tabi bunları ilk görüşte anlamıyor. 


     Daisy adamı suçlayıp gezsin, adamın dünyadan evlilikten haberi yok. Zaten Mat Daisy`e ilk gördüğünden beri aşık olmasına rağmen evlenmem diye tutturuyor. Daisy ben bu adamı beğenmem derken kıskanıyor. Ama bu adamda sevilmez mi? İlk gördüğü andan beri deli divane aşık be. Bide Daisy`in asla onun olmayacağına kendini o kadar inandırmış ki onu uzaktan uzaktan kendini tuta tuta sevmiş. İçim parçalandı be.


      Kitapta olaylar hızlıca ilerliyor. Olay olayı kovalıyor. Siz Mat`te aşık oluyorsunuz ama kadınsı kıskançlıkla Daisy`e sinir olmuyorsunuz. Bu bende çok olur ama bu kez olmadı. Daisy öyle ki insan kızamıyor. Zaten adamı baştan çıkaracağım diye kendini paraladı. Ama aferin kıza istedi aldı. Adam desen sakladığı sır kitaba damgasını vurdu. İlk satırdan son satıra kadar anca merakımı tırmandırıp durdu. Kitap bitse de sırrı söylemeyecek yazar diye korktum valla. Normalde yazarlar iç seste ne olacağını anında yumurtlarken Lisa`nın maşallahı var. Resmen Mat iç sesinde bile sesini çıkaramadı.


     Kitapta yalnız zaman zaman Lillian`ı gidip sarsasım geldi. Lan kız senden korkusuna adamla olan derdini kimselere anlatamadı. Kız görüyorsun seviyor,  sen hala bencillik peşinde olmaz diyorsun. Valla Markus sana iyi katlanıyor. Tamam itiraf ediyorum Lillian`ın kıskanıyorum. Hala tartışıyorlar, hala tutku dolu ve aşıklar. Bendeyse bunların onda biri yok. Kıskançlığımı bitarafa bırakırsak, karakterler birbirleri için çok mücadele verdi. Daisy`e helal ama. Adamın sırrına rağmen inandı güvendi.K itaplardaki maceraya tavdı adamı buldu ayağına getirdi. Süs bitkilerine aşkı bulduran dilek kuyusu mu ne? En iyisi kitabımı kapatayım da dilek ağacı çeşmesi kuyusu gezim.  


      Ah ben bunları çok sevdim ama. Kesinlikle ve kesinlikle okumalısınız. Serinin tamamını da okumalısınız ki bence mutlaka sırayla. Böylece karakterlerdeki müthiş değişikliği fark edersiniz. Birileri okusun da hadi dedikodusunu yapalım. Kitabı çaktırmamak için. Acil okuyun ki koca çenemi rahat rahat açabileyim.

Şarkıysa....


      Bu kitabın yazarı farklı biri. Gabriel Arafta ve Cehennemi iki farklı yazar yazmış, aynı ismi kullanmış olmalılar. Yazar ne yapmış ya bu karakterlere ben anlamadım. İlk kitapla ikinci arasında uçurumlar var bence. Aslında ilk kitapta bile ilk yarı ile sonraki yarı arasında bariz karakter değişiklikleri var. Kitabın her ikisini de zaten meraktan okudum. Cehennemi okudum da yazmaya gelince erteleyip durdum valla yazacak tek satır bulamadım sonrada kaynadı gitti.


        Gabriel Arafta`yı merakla aldım ki ilk kitabı sevdim mi sevemedim mi pek bilmiyordum. Beni rahatsız eden şeyler vardı ya neyse. Kitap kaldığı yataktan devam ediyor olaylarına. Kitap Elli Ton`la karşılaştırılıyor ama ben bu mantıksızlığı nasıl yapıyorlar anlamıyorum. Hayır benim Grey`imle Gabriel`in uzaktan yakından alakası yok ki. Belki ilk kitabın ilk 250 sayfasında varsa da yazar onu öldürdü. Adam tam bi aşk çocuğu. Lan bi insan bu kadar sevebilir mi? Kıskandım mı nefret mi ettim onu bile anlayamadım. 



      Erkek dediğin öküz olur. Bu bi gerçek. Öküz değilse zaten kadın ırkının dikkatini çekme olasılığı yok. Ama gel gör ki Gabriel aşık olunca öküzlüğe dair tek bi şey kalmıyor. Sürekli şefkat sevgi. Sevgide boğuldum be. Bu ne Allah aşkına. Seksen yıllık evliler gibilerdi. Nerdeyse hiç kavga etmiyorlar. Kavga yoksa o ilişkide problem vardır mantığı nereye gitti. Her neyse bizimkiler İtalya`da sonunda o işi yapıyorlar ve mutlu mesutlar. Yazar atlaya zıplaya olayları parça parça anlatmış. Bu ara çok sık okuduğum uzun uzun günleri anlatan, üç gün için koca kitap yazan tiplerden değil. Bu yüzden olsa gerek bi garipsedim.  


     İtalya güzel, gez dolaş, aşk yap(!)… bunlar iyi olmasına iyide okula dönünce o romantik ilişkileri okul tarafından sorgulanmaya başlıyor. Kariyerler güme gidebilir çünkü sert bi yakınlaşmama politikaları var. Bizimkilerde bunu hayli ihlal ediyorlar. İşler bu noktadan sonra kürek kürek acı dolu. Yazar içi sızlamadan başlarına sarmadık bela bırakmadı. Açıkçası kitapta dikkatimi ve merakımı çeken “ah okumaya devam edeyim” dediğim tek yer okulun bunları köşeye sıkıştırdığı yerlerdi.  Nasıl sıyıracaklar paçayı diye çok merak ettiğimden olabilir. 


     Başlarını beladan öyle ya da böyle kurtarıyorlar. Ancak Julia`nın açık olmayan algıları her şeyi berbat ediyor. Adam kız zarar görmesin diye yırtınıyor, yapmadığını bırakmıyor. Julia ise kör sağır. Adam açık adreste veriyorsa kızın kafaya dank etmiyor. Zavallı Gabriel köpek gibi acı çekiyorken kız onun hakkında boyna kötü düşünüyor. Tamam o da acı çekiyor ama o salaklığından çekiyor. Bide adamı affetmesem mi havaları yok mu? 


       Bu kitapta Julia gereksiz tüm tanrılarından da kurtulmuş neyse ki. İlk kitapta neydi öyle otun bokun tanrısı vardı. Ama tanrılarla birlikte özgüvenini de kaybetmiş. İlk kitapta aha bi dişli olan hatun u kitapta tam bir sümsük. Sürekli acabaları, soru işaretleri, kaçmaları var. Gabriel gerçekten romantik herifin teki. Bu adamın günahla falan ne işi var anlamadım. Yazar altın kozada falan mı yaşadı da adamı günahkar ilan etti. Tamam kokain falan kötüde Amerika`da okuyan öğrencilerin yüzde yetmişi bulaşıyor. Adamın düzenli seks hayatı var diye de yapmadığını bırakmadı. Fazlamı abarttı ne bu günahkar olayını. Gabriel karakterini Dante okuya okuya delirtmiş bence. 


     Bi erkek nasıl bu kadar romantik olur zaten benim mantığım almıyor.  Şiirler okumalar, yere kalem düşse bişey olur ben yaparım şefkati. Biraz fazla değil mi insan ilgiden bi sıkılır. Tamam çok güzel Dante oku Shakespeare serp araya ama bu ne. Derstemisin her dakika şiir. Bu ne romantiklik. Her şeyi geçtim bu “aşk yapmak” deyimi de nerden çıktı. 18. yy`da bile seks kelimesi rahatça kullanılıyordu. Hayır sekste deme ama aşk yapmak da deme. Nasıl bi çeviri mantığı anlamadım gitti. Çizgi film mi ki bu üç yaşındaki çocuğa leylek hikayesini anlatacaksın.


        Kitaba bi çok kişinin bakış açısıyla anlatıldığı için azıcık zor alıştım. Alışmışım tek bakışla tek ağızdan okumaya dedim ama yok. Bence yazar bu işi kıvıramamış. Judith Mcnaught`ta bakış açısı değiştiriyor ama daha ustaca yapıyor sankim.  Kitabı okumasına okuyun da ilk kitabı okuduysanız işin fazla esprisi kalmıyor haberiniz olsun. Üçü çıkacakmış ben okuyacağım o da sırf seri yarım kalmasın diye. Ama yazar para diye çıldırır dördü beşi yaparım derse avucunu yalamak zorunda kalır. Çünkü para verip almaya ve zamanımı harcamaya niyetim yok. 

   Şarkıysa....





    Sende Kendimi Buldum`u yuttum. Aslında onu da okudum, hatta kenara köşeye bir sürü not aldım. İş yazmaya gelince tembelliğimin kurbanı oldu. Üçüncü kitap olan Sana Bağlandım`ın çıkışını ise bir iki hafta kaçırdım. İş finaller derken yoğun tempoda kendimi kaybetmişim. Son sınavım 2 temmuzdu. Ancak onun sonrasında gözlerimi açabildim. Kitabı alır almaz da tek gecede afiyetle okudum.


     Ben bu Gideon`a aşığım. Bunun için de Eva`yı öldürmeliyim. Böyle küçük hedefler üzerinde çalışıyorum artık. Gideon`u ne kadar seviyorsam Eva`dan o kadar haz etmiyorum. Sana Bağlandı`da durum bunun tam tersiydi. Ta ki Gideon binin sevdiği kadın için yapabileceği en uç şeyi yapıncaya kadar. Kitabın sonunda dumur olmuş vaziyette kalan ben bu kitabı hemen ardından okusam biliyorum beni tatmin etmezdi. Çünkü ben olayın etkisinde çok kalmıştım. Koca kitap bounca bekle Eve`dan başka bişey demeyen adam bunu yapınca tepe taklak oldum. Birisi kafama kürekle vurmuş, elma kafama düşmüş gibi hissettim.




     Gideon ve Eva ikinci kitapta ayrılırken üçüncü kitabın başı itibariyle gizli gizli görüşmeye başlıyorlar. Herkesten ama herkesten saklıyorlar. Sakladıklarından olsa gerek sonunda az çok fırtınalar diniyor. Başları beladan kurtulmazken burada azıcık sakinlik hoş olmuş doğrusu.  Sonunda seks dışında bi şeyler yapmaya başlıyorlar. Tanıştıkları günden beri ya didiştiler ya seviştiler. Ama şükür bu kitapta daha az tartıştılar ancak daha çok seviştiler.


     Kızın aklı fikri zaten sevişmekte. Gideon şöyle muhteşem böyle muhteşem. Adam kızı gerçekten ondan daha daha çok seviyor. Adam duygusal hoş şeyler yapıyor, söylüyor ancak kızın aklı yine sevişmede. Zaten koca kitap boyunca bacaklarını kapadığı sayılı sayfalardır. Gideon ilişkilerini ilerleme daha sağlam temellere dayama yolumda adım atmaya kalkarken Eva “Yok istemem! Yok ben gencim! Yok daha var!” modunda. 


     Sana Bağlandım`da Gideon`aşık olmayacak kadın tanımam. Adam her dakika kıza sevdiğini gösterecek şeyler yapıp durdu. Eva ise sürekli adamı delirtti. Şu Rock Star eski sevgili Brett ne kadar seksi bi adam ben dinlemekten sıkıldım. Adam kıskanmasında ne yapsın. Kızda ki dürtülerin ister isteme o da farkında. Gideon daha iyi sevişmese koşa koşa gidecek Brett`e. Brett desen dünden razı. Klipler çekmeler, yakasından düşmemeler. Bi ara ben bile dedim” Eva sen Brett`ı al ben Gideon`u”. Yazara ne demeli. Böyle hoş rock starlar koyunca kitaba, okuyucunun iste istemez aklı kayıyor. Sinir oldum evet ama bir yandan da bu adama kitap yapsa da okusak dedim.


     Yok valla bu kız tam bir sürtük. Gidip elin adamına yapışık vaziyette dans etmeler, elin rock starının sesinden tahrik olmalar. Sonra Gideon öfkeli kıskanç. Bence adam az bile yapıyor.iş Gideon ve eski nişanlısı Corrine`e gelince kıyameti koparıyor. Adam altı üstü duruyor. Sen gidip yapışıyorsun. Ayrıca anladık adam sekside senin bu mallığını ne yapacağız. Bu kızdan bence yastık dolduracak silikon bile olmaz. Adam daha ne yapsın da seni sevdiğini ispatlasın. En basit hareketten bir sürü kötü sonuç çıkarmak ne diye. Bence bu kızı uzaylılar kaçırmalı ve beyin nakli yapmalı. 


     Bide Eva`nın arkadaşı Cary var. Adamı resmen bu kitapta dışladı Eva. Gerçi ben değimliydim ilk kitaptan beri adamdan kıllanan. Öyle biseksüellere gıcığım yok. ama sürekli tetikte bekledim Cary`e karşı. Sonunda ne oldu, adamın hayatı rus salatasına döndü. Trey bi yanda  gıcık Tatiana bi yanda. Hem Gideon`a asılıyor Tatiana hem de Cray`den hamile kalıp adamın bunalımına bunalım ekliyor.


     Her şeyden geçtim bu Eva`nın anasına babasına ne oluyor. Onlarda çıldırdı sonunda. Eva`ya tek hak verdiğim mevzu oldular. Yok yok bu kitapta Gideon ve Eva dışında herkes raydan çıktı. Olaylar çözüldü falan dedim ama yazar dördüncü kitabı da çıkaracağım diyor. Hayır kitaba bi eli sayfa daha ekleyip doktor mevzusunu da çözse olmuyordu sanki. Ah şu para yok mu? En iyi tarafı Gideon`dan ayrılmayacak olmam. Şayet ben buna henüz hazır değilim.


      Kitap çok güzeldi ama sıradanlaştığı yerler vardı. Şu sevişme olayını biraz az tutup olay okutsaydı yazar çok hoş olurdu. Tamam sağlıklı bi seks hayatları olsun ama sırf onu da okumayalım. Eva`yı gördüğünüz gibi deli divane kıskanıyorum. Bu kitapta biraz daha normal gözüktü gözüme. Sanki o ilk kitaptaki kendine has özgüven ve farklılık gitmiş gibiydi. Gideon`a gelirsek o ilk kitap ve on kitap arasında kilometrelerce koştu bence. Yazar ufakta olsa sorular bıraktı ki devamına dayanak olsun. Ama en çok küçük sorular bitiriyor insanı. Söylemeden edemeyeceğim, Gideon`nun eski nişanlısına da, onun kocasına da üzüldüm. Hangisi daha acınası bilemedim. 


      Son sözlerimi de söyledikten sonra şiddetle okumanızı tavsiye ederim. Seri gerçekten harika ve ne kadar itiraz etse de insan kendini kaptırıyor. Ben bu kitabı o kadar gıcık gıcık yorumlamama rağmen ok sevdim ve dördüncüyü mutlaka okuyacağım. Benim tüm pisliğim Eva`ya. Kıskandım mı ne?


Şarkıysaaaa….


     Bekledim bekledim sonunda okudum. Johanna Lindsey sevdiğim yazarlardan biridir ki Malory ailesine bayılırım. O yüzden olsa gerek kitabı okumaya çekindim. Bendede ne varsa bazen kitap okumaya korkuyorum.  O da nesi diyebilirsiniz ama öyle. Bi kitaba başlarken konusunu ivik divik edesim beğeneceğime emin olasım geliyor. Tabi bunu yaparken bazen gereğinden fazla şey öğreniyorum bu kez de öğrendiklerim yüzünden merak unsurum azalıyor ve bi taraftanda artıyo. Anlayacağınız üzere garp dengesiz bi ruh haline sahip olduğumu açık ediyorum ama öyle. Sonuçta zaman ayırıyorum güzel olmasını istiyorum doğal olarak.


     Bu kez ilk dilinden bahsetmek istiyorum çünkü bu kez yayınevi gerçekten iyi çevirmiş. Malory ailesinin kitaplarını nedendir bilinmez iyi çevirememişlerdi. Yazar yine güzel bi konu bulmuş ve işlemiş. Bu kez daha suçumsu, polisiyemsi kurgulamış olayı. Sebastian Townshend adındaki erkek karakterimiz yıllar öncesinde en yakın arkadaşını düelloda vurup öldürüyor. Öldürme işi yanlışlıkla oluyo ama düello sebebi arkadaşının karısıyla işi pişirmiş olması. Evin en büyük oğlu olmasına rağmen babası kapının önüne koyuyor ve bizim zavallıda vicdan azabını da yanına alıp ülkeyi terk ediyor. 




     Sebastian ülkeyi terk ettikten sonra cebinde beş kuruş para olmayınca mecbur çalışıyor ve seçtiği meslek bi nevi dedektiflik. Birileri için para karşılığı birilerini buluyor. Leydi Margaret Landor`da Sebastian`ı tam olarak yerde ararken gökte buluyor. Çünkü onu araması için onu tutmaya geliyor. Baya anlamsız saçma bi cümle oldu ama olay tam olarak böyle. Bu arada Margaret`ın yana yakıla onu aramasının sebebi de Sebastian`ın çürük yumurta kardeşinin babasını öldürmeye çalışması. Kız gelip bunun yanında bide bu çürük yumurtanın arkadaşını öldürmesine sebep olan yellozla evlenmiş. Ama bizim bu Sabastian Nuh diyor peygamber demiyor. Kız ailen o senin diyor, adam artık beni ilgilendirmez diyor. Kız ödeyemesin diye uçul bi meblağ söylüyor ama kız ona da eyvallah diyor. Aslında korkusu babası istemez git der falan filan. E adamda haklı zavallım yıllardır vicdanıyla boğuşuyor üzerine bide ailesinden olmuş. Babasıyla da önceden yakın bi ilişkileri armış. Normalde kitaplarda hep babayla kötü bi ilişki olurdu ama bunda o da yok.


     Kızla adam sonunda İngiltere yollarına düşüyorlar ve kendince de bi plan yapıyorlar. Sebastian`a bilgi toplayacak süre  kalsın diye zaman kazandırmak amacıyla kimliğini saklayacaklardı. Sonra eve sokabilmek için zor durumda kalırlarsa evlendik diyeceklerdi. Ama adam kızın yanında adamı görünce dayanamayıp evliyiz diyor. Babasını görmeye gidince de bakıyor adamın başına yine bi kaza gelmiş. Babası hasta olunca da kızla eve yerleşiyorlar. Bi oda ve ateşle barut olayı olunca işler alevleniyor.  Tabi Sebastan`de boş durmayıp kazaları araştırıyor. Kardeşi garip bi hal içinde, o yelloz zaten bi haltlar karıştırmış kesin. 


     Adam her zaman ki gibi yakışıklı, harika, olağanüstü. Kaşı gözü nasıl hatırlamıyorum ama zaman zaman adama sinir olup, çoğu zaman sevdim. Kız desen azıcık saf geldi. Her numarayı yedi, olmadık yerden duman çıkardı. Sonunda olan ona oldu. Adam basıp gitmeye, evlenmemeye o kadar takmıştı ki kıza aşık olduğunu kulağından sokup itiştirmek gerekti. Aşık olduğunu anlaması için uzaklaşması gerekti ki bu kez de kıza zarar vermeyim ayakları.acaba kızı baştan çıkarırken aklı nerdeydi. Erkek milleti böyle işte. Kaybetmeden değerini anlamıyor. Sonra bi geliyor hiç bi şey umurum da değil, sen itsen de istemesen de ayağı yapıyor.  Adamında yaptığı aynen buydu. Zavallı kız inatçı olmasa beklemese yanmıştı. Daha doğrusu ortada kalmış, kendini hırpalamıştı.


     Olayları kitabın son elli sayfasına kadar tırmandırıp duruyor. Çözmüyor çözmüyor… işini gücünü bırakıp uyumadan etmeden okumak zorunda kalıyorsun. Eline alınca da lanet gibi yapışıyor bi türlü bırakamıyorsun. Yazara ne yalan söyleyeyim baya kızdım. Bari azar azar şunun ipuçlarını verseydin. Çünkü garanti ediyorum sonunda dumur olacaksınız. Beklediğim tek bi şey bile çıkmadı ya yok böyle bi şey. İnsan yok artık diyor ama hatun azmış oluyor. Kitabı sevdim ki elde değil. Sevmediğim tek şey merakımı çok tırmandırması. Dip not da vermeden geçemeyeceğim. Malory ailesine o kadar alışmışım ki kitabı nedense çok yadırgadım. Başka bi yazar olsa ya da o aileyi okumasaydım yadırgamayacağımı da biliyorum ama yapacak bişey yok.  kitabı sonuç olarak çook mu çok sevdim.

Dinlediğim şarkıya gelirsek….. Aylin Prandi Solo tu