İçime öküz oturdu. Yazara sorarım bu kadar güzel bir kitap yazıyorsun madem neden 672 sayfa yazarsın. Sen yapsana şunu cilt cilt. Ya da içine bir sürü sıkıcı detay koysa, uzun uzun betimlese, diyalogların içi boş olsa da bende sıkıntıdan ölsem. Harika bir kitap yazmış sonrada beni bu durumlara düşürmüş diye yazara kızgınım. Uzun zamandır ilk defa bir kitabı bu kadar severek ve eğlenerek okudum. Şimdi arkanıza yaslanın da size Duygu`dan, Sedat`dan, Bekir`den ve Alim`den bahsedeyim.


     Duygu için “Bekir candı, Ali kandı, Sedat aşktı.” Onun hayatını kurtarmışlar, kurtarmakla da kalmayıp onun ailesini olmuşlardı. Zaten bu dörtlünün de birbirlerinden başka kimseleri yoktu. Üç beyimizin de tek derdi Duygu`yu korumak, onu mutlu etmekti. Duygu`nun derdiyse bu üç devesi ama bilhassa Sado`su. Senem adında uyuzlar uyuzu, psikopatlar psikopatı sevgilisi vardı çünkü. Bir adam bu kadar boka batmış bir hatunu yanında niye tutar? Hadi tuttun diyelim Duygu, kıskançlıktan ölürken nasıl anlamaz bu Sedat`a aşık olduğunu. Evet adamın yanında yedi yıl kal, o benim her şeyim de ama adama olan aşkını fark etme. Fark etmemeyi de geçtim adamın sana olan aşkını görme. Adam resmen mezar kazdırdın, yazık be. Yeminle okurken delirtti beni. Ama o kadar şeker ve komik ki kızamıyor da insan.


      Sedat yaa. Aaa söyledim mi paşam İstanbul`un dayısı, babası, mafyası. Takır takır adam öldürüyor. Duygu bunu biliyor ve sesini çıkarmıyor. İşin ilginci ben bile “Aman vursun hak etti köpek hahaah” moduna girdim. Kitapta bir buçuk Sedat var. Buçuk Sedat Duygu`ya aşık, fedakar, haylaz, komik; bir Sedat sinirli, gözü kara, bağırıp çağıran –ki Duygu`ya da bağırıyor. O bağırırken siz gülüyorsunuz arada.-, silahını çekip kafaya sıkan, kaçacağım diye Duygu`dan, o üzülmesin diye size kafayı yedirten adam. Hata mutlu olsun o diye diye elin adamlarına gelin yapacak adam o. Sonrada kızın yakasından düşmeyen adam. 


      Bekir benim duygusal oğlum. Sevdiği kızı buna vermemişler, bu da kuzu kuzu beklemiş. Ama kızın kapısına geleni de kovalamaktan geri durmamış. Sevdikçe içine atmış, sevdikçe içine. Kızın babası Selma`yı başkasına vermeye kalkmış boyna, bizimki yine kızı düşünmüş ilk.Bizim çekingen Selma`nın da içinden bir cadoloz çıktı görmeyin. Selma kudurdukça Bekir daha bir ağır abi oldu ama bir yandan da yüzü güldü. Ay bir de espri yapmaya başladı bu adam tadından yenmiyor.


      Ve Alim. Duygu ona böyle diyor ama kitabı okuyup ona Ali diyen çıkmaz. Alim o ya. Bu üç deveden en şeker olanı o. En çocuğu, en güler yüzlüsü, en eğlencelisi, en iyi kalplisi, en çapkını… Birkaç en daha yazardım da kadın okurların iştahı kabarsın istemedim. Ama söylemeyi unuttum bütün bu güzel enler, bu devenin karşısına Aslı çıkınca en öküzü, en kabası, en maçosu, en kutup ayısı olarak değişti. Ama şanslıyım ki Alim`e yazar bir kitap yazmış şimdide onu okuyacağım.


      Ben genelde Türk yazarlardan uzak dururum. Dil, konu sıradanlığı falan beni sıkar. O yüzden her seferinde acabayla yaklaşırım. Hele son okuduğum bir iki kitaptan sonra ümidi kesmiştim. Ama Duygu çoktan kargoya verilince de iptal şansım kalmadı başladım. Sonra kafama vurdum tabi daha erken okumadım diye. Çünkü okurken hakikaten eğlendim ve o sayfalar nasıl geçti anlamadım. Bir çok yazar gibi kitabı duygusal olarak boğmamış okurken eğlendirmiş karakterleri. Tamam duygusal anlamda bomboş da demedik tam kıvamında, benim ihtiyacım olanda buydu.  Bence aksine tam kararındaydı. Sıkılıyorum ben o üç yüz sayfa duygusallıktan ölen satırlarda hatta atlaya zıplaya okuyorum. Bu kitabıysa satırı bırak kelime atlamadan okudum. Yazarın dili çok duru ve içtendi. Mafya babası yazarsam küfürde ettiririm demiş ama bunu hiç rahatsız edici seviyede tutmamış. Karakterler birbirini severse çok sever güzel sever ben bunu üç yüz sayfa size duygusal ağlak şeyler vermeden iki satırda bile hissettiririm demiş ve başarmış. 


     Kitabı Duygu`nun ağızından okuyoruz ve arada kafasına odunla vuralım diyoruz ama daha çok karakteri çok seviyoruz. Kitabın kapağı da zaten ayrı bir güzel. Yalnız yazar kitapta ilk sayfalarında kendi kitabını okutturdu Duygu aracılığıyla övdü. İlk sayfalarda görünce bunu ben tabi sinir oldum. Bırak biz övelim ama kitap bitince aklımdan geçen acaba kitabı nasıl dur sipariş vereyim oldu. Yazar kendine nur topu gibi bir hayran kazandı. Tavsiyem alın okuyun okutturun eğlenin.  


      Görüp görebileceğiniz en hızlı kitaba merhaba deyin. Yazar bir başka kitabı için kapak ararken, kitabın kapağındaki nü resmi görmüş. Resimden fazlasıyla etkilenmiş ve diğer kitap çalışmasını kenara koymuş. Sonra da oturmuş bu kitabı yazmış. O kadar çok kaptırmış ki kendini okuduğum en hızlı hikaye oldu.


     Ethan Blackstone bir güvenlik şirketinin sahibidir. Müşterisi ondan bir kızı korumasını ister. Bu işe kızın resmini görene kadarda gönüllü değildi. Ama o saatten sonra kızı korumak ve daha fazlası için harekete geçti. Daha fazla uzaktan izlemeye dayanamayıp Brynne Bennet`in karşısına çıktı.

      Brynne Londra`ya eğitim için gelmişti. Geçmişte tam olarak ne yaşadığı konusu sis perdesi olarak kalsa da, ne yaşadığının az çok ip ucunu veriyor. Bir anda karşısına çıkan Ethan`ın ise onu etkilemeyi başarıyor. Adamın açık sözlülüğü, hali tavrı onu etkisi altına alıyor. Bir anda kendini kaçındığı şeyleri tekrar denerken buluyor.


        Yazarın dili, anlatım tarzı, yaklaşımı harikaydı. Ama gelin görün ki, yazar sözcüklerden çalmış. Kitap o kadar hızlı ki ne zaman bitiyor olay ne zaman başlıyor anlayamıyorsunuz. O yüzden de güzel bir kitap olmayı vaat etmesine rağmen duygusal açıdan büyü boşluk bırakıyor. Bu sebeple karakterleri de yakından tanıma fırsatından oluyoruz. Kitap dört kitaplık bir serinin ilk kitabı. Keşke iki kitap yapıp bu kadar kısa tutmasaydı, bizlere biraz daha detay verseydi.   Kısa kitabın yorumu da kısa oluyor sanırım. Okumak isteyen seriyi beklesin derim. Yayınevi yine güzel bir çeviri yapmış. Bu arada cinsel dozu yüksek ama kapak rengini belli ediyor zaten. Keyifli günler.


     Uzun zamandır okumamı bekleyen ama arada derede okumak istemediğim kitabı sonunda okudum. Türk yazarlara ön yargılı olan biri olarak bu ara kendimi aştım ben. bir de laf aramızda yazarı sevdim. Yazarın ilk kitabı ve ben kitabı okurken eğlendim. Arka kapağı okumadım kaldı ki ben bir çok kez okumam. Sadece konusunu bilerek okumaya başladım. Beklediğim ağır duygu yüklü bir kitaptı. Hatta buram buram hüzün kokan bir kitap bekliyordum. O yüzden beklediğimin aksine beni eğlendirmesi çok hoşuma gitti.


      Sude mi desem Su mu desem bilemedim. Sude sosyoloji bölümün de okuyor. Tez araştırması içinde altı ay telekız oluyor. Amacı arayan erkeklerin aklı fikri başka yerdeyken onlardan alabileceği kişisel bilgiler. Bu altı aylık süre içerisinde ev işi yaparken bir taraftan da beylerin fantezilerine hizmet ediyor adı. Bu süre içerisinde çalan her telefonuna “Su” diye cevap veriyor. Ve sahneye Mert çıkar. Daha doğrusu telefona. Mert ilk aramalarında hiç konuşmadan telefonu kapatma gibi bir adete sahipti. Ve günlerden bir gün ağzından bir kelime çıkıyor. O günden sonrada aralarında garip bir arkadaşlık başlıyor. Sonra bir bakmışsınız hop aşık olmuşlar.  Ama birbirlerine aşık olmaları bu garip ilişkininde ipini çekiyor. Aradan yıllar geçiyor ve iki karakterimizde birbirlerine duydukları sevgiden dolayı acı çekiyorlar. Ama aşk tesadüfleri sever bilirsiniz. Tesadüflerde onların tekrar karşılaşmasına vesile oluyor.


     Sanırım Sude`nin en büyük başarısı Mert`i konuşturmaktı. Mert hayatınızda görüp görebileceğiniz en utangaç adam. Az konuşan, çevresine çok insan sokmayan bir insan. Sude`de Mert`in aksine dışa dönük, cesur, edepsiz-en sevdiğim yanı-, neşeli, kıpır kıpır, özgüven atmosferi geçmiş bir kız. Herkes tarafından seviliyor ve bunu biliyor. Onun elde edemeyeceği erkek yok. Mert ise kadınlar konusunda da çekingen. Sude ile karşılaştıktan sonra ise az çok değişmiş, daha rahat ilişki kuran Mert bir anda kendini eskisi gibi buluyor. Zaten bu Mert kesin başka gezegenden. Yahu var mı bu erkekten. Sadakat onda, romantizm onda her şeyi geçtim utanan erkek var mı? Duyan bilen biri varsa lütfen belgeselini çeksin bu Mert çok şeker.


      Sude`nin bir de kocaman ailesi var. Aileden kastım arkadaşları. Hakan Charlie; Sude, Ela, Ceylin ve Deniz`de melekleri. Hakan kızların yumruk deposu. Meleklerine kimse yaklaşsın istemiyor. Hepsine kol kanat germiş. Kızlar eğlenebilir ama uzun süreli sevgili edinemez ya da evlenemez. Bu grup çok şeker. Birbirlerine çok bağlı. “kaşar, sürtük…” onların sevgi sözcükleri. Diyalogları komik. Hakan olmasa zaten Sude ne Mert`le de zor karşılaşırdı. Mert`in tek arkadaşı Kaan`ın barına Hakan ortak olunca ilişkinin temelini atıyor, bizimkilere bir duvara tuğla örmek kalıyor. 


    Kitap duygusal açıdan bence doldurulması geriyordu. Olaylardaki zaman atlamaları bazen çok hızlı geçerken, bazen de fazla ağır geldi. Çiftimizin birbirine aşık olma evresi biraz eksikti sanırım. Verilen telefon görüşmeleri yani yazarın yansıttı görüşmeler bana yetmedi. Ama kitap deli detaylara boğulmamış diye de son derece memnunum. Yan karakterlere yer veren kitapları severim hele ki komiklerse ve her karakter kendine özgü ve gelecek vaat ediyorsa. Yalnız yan karakteri verip bir çok yeri havada bırakmış yazar, sinir olmadım değil. Devamı gelir belki dedim, beklemeye koyuldum. Ben okurken eğlendim, sevdim. Bence yazara şans verin hak ediyor. Koca okumalı günler.