DESTINY

/
0 Yorumlar

        Zaman akıp gidiyor. Okul, iş, kurslar daha bi çoğu.. Hayattan zevk almayı bırakıp sürekli yetişmemiz gereken bi yerlerimiz, çeşitli sorumluluklarımız oluyor. Ödevler, proje zımbırtıları, şanssızsan devlet dairelerine düşen işler.. Bunlar bi türlü bitmek bilmiyor. Sürekli şu saatte kalkmalıyım, şu saatte şu otobüse yetişmeliyim ama trafik var daha erken, ama sıra vardır daha erken… Alışveriş yaparken bile şu saatte çıksam daha tenha, şu gün şunu yapsam sürekli plan sürekli plan.




         Sürekli gözüm saatte.. Ki ben genelde arkadaş buluşmasına, derse yarım saat geç giderim. Son iki yıldır da saat kullanıyorum. Yuh seslerini duyuyorum ama saat takmaktan hoşlanmıyordum. Şimdi kolumda olmasa çıplak hissediyorum. Saate bu yoğunluğa takmamın sebebi islediğim animasyon. Adam saatle dakiklikle kafayı bozan modern çağ kahramanı. Animasyon abartı gibi gelebiliyor ama böyle takıntılı tipler aslında çok. İşin psikolojik tarafını bilmem. Zaten animasyon ana fikrini kader ve hayattan zevk alma olayına kurmuş.


       Ben seçimlere göre kaderimizin şekillendiğine inanıyorum. Belki birden fazla seçim aynı kadere giderken sadece başka biri başka bi kaderin kapılarını açabileceği tarzda bi düşünce. Animasyonda adam her uyanışta çözüme odaklı çalışırken, sadece tek bir uyanış onu gerçek çözüme ulaştırdı. Ne kadar çok yapıyosunuz bilmem ama güneşin yüzünüze vururken hissettiğiniz sıcaklık varya ben ona bayılıyorum.


       Arada bir sadece hoşlandığınız bişeyler yapıp, sadece canınız istiyo diye vapura binin, kafanızı kaldırın ve gözünüz bişeyler aramadan bişeylere bakın. Hayat yaşamaya değer. Bana bu sözleri söyleten böyle tripli bunalım havalarına sokansa programlama dersi. Yani şu an kod yazmam gerekirken canım istiyor diye bunları yazıyorum ve derste animasyon  izliyorum. Yalan söylerken çarpılmamak içinde şunu eklim bu kodlardan bi cacık anlamadım kafa dağıtıyorum….



Benzer Yazılar

Hiç yorum yok:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.