ARROW

/
2 Yorumlar
      Hayat gerçekten çok acımasız ve kahredici. Bu gerçeğin farkına çok daha önceden varmıştım ama bugün bi kez daha kafama dank etti. Neden mi? Dünyanın bi ucunda 32 yaşında olan Stephen Amell var, bide bizde otuz iki yaşına gelip koca göbekli burma bıyıklı abiler. Hatta otuz ikisini beklemeyip göbeklenen ve suratının sakaldan üçte biri ancak görülebilen resmen peçeli olan adamlar. Şimdi Stephen Amell`e neden taktığıma gelirsek Arrow`u keşfetmem diyebilirim.


      Çok fazla dizi izlemem ki Türk dizilerinden oldum olası kaçarım. Kız kardeşim başka bi şehre okul için gidince bende yalnızlık dürtüsüyle kendimi diziye verdim. Erkek kardeşimde ben de Ankara istiyorum ama o gitmesin diye tercihleriyle oynama gibi bile planlarım var. Yapayalnız evde ne yaparım ben sonra… İşte bu yalnızlık döneminde bi kaç blogda görünce dayanamadım başladım izlemeye. On bölümü devirmeden de başından kalkamadım.  Son iki bölümümü izlemelere kıyamadım. Ama sonunda bitince beni derin bi hüzün kapladı. Yeni sezon beklerken buldum kendimi.


       Dizinin kahramanını bi zamanlar herkes çocuk olduğu için bilir. Yeşil Ok. Ben çizgi filmi hala bile çok seviyorken bu çizi roman karakterini tabi ki de biliyordum. Ee bide bi kaç sezonluk Smallville deneyiminden sonrada iyice cilalandı. Şurası bi gerçek ki Yeşil Ok olacaksanız harika gülmeniz ve kas oranınızın bol olması gerekiyor.


      Salyalarımı silerek devam edecek olursam Oliver Queen adlı şımarık, bencil, çapkın, zengin  karakterimiz babasıyla çıktıkları tekne yolculuğu sırasında yakalandıkları fırtına sonucu bi adaya düşer. Beş yılını bu ıssız-külliyen yalan-  ve vahşi adada geçirir. Sonunda balıkçılar tarafından kurtulup geri döndüğünde ne o eski adamdır, ne de arkasında bıraktıkları eski insanlardır. 


       Kız kardeşi Thea tipik asi bi ergen olmuştur. Tabi aradan geçen beş yılda hem abisini hem babasını kaybeden kız bide annesiyle uğraşınca sinir tepesinde geziyor. Annesi Moira şirket çalışanlarından Walter ile evlenmiş mutlu mesut. Oliver`ın ciddi ilişkiden korkup uzaklaştığı biricik aşkı Laurel Lance avukat olmuş suçllarla savaşıyor. Tabi Oliver`dan ölesiye nefret ediyo ya da adam bu kadar tatlı olmasa ederdi. Bide Oliver`ın yakın arkadaşı TommyMerlyn varki o da tabi ki Laurel`e aşık. Ve Oli adayken bunlarda işi pişirmiş. 


      Oliver geri dönünce doğal olarak duruma adapte olmakta zorlanıyor. Adadan döndükten sonra aklındaki tek şey babasının ölmeden önce eline verdiği liste. Listedeki isimler babasının şehri felakete sürükleyen adamlarla olan bağlantısı. Babası bundan pişman ama işi halletmek Oli`ye kalıyor. Sonuçta zombi olup intikam alamaz ya adam. Bizim Oli`de bi gece kulübü açıp kimliğini gizlemek için paravan kurar kendine. Şehirde suçluları patır patır öldürmesi üzerine Laurel`inde babası olan Detektif Quentin Kanunsuz adını verdikleri Yeşil Okun peşine düşer. Bide bizim Yeşil okumuza Yardım eden koruması, eski asker Dig var. Bi de Pc uzamanı Felicity var ki kıza bayılıyorum. Hem çok güzel hem çok şaşkın.


     Şimdi azıcık detaya inersek adada Oliver kesinlikle yalnız değildi ve dizinin her bölümü adada yaşadıklarından kesitler verildi. Benim en çok merakla beklediğim sahneler adadaki yılları içeriyordu. Küçük ipuçları verecek olursak Laurel`in nefret etesini gerektiren sebep, Oliver`ın onu kız kardeşiyle aldatması. Allah`ın sopası yok derler. Bizim Yaprak Dökümü`nün Leyla Nejla olayı yaşanmadan kız teknede Oli ile fingirdeşirken fırtınada ölüyor. Annesi de pek bi masum dururken ilk bölümden Walter`dan kuşkulanmıştım ama ön yargılarımın kurbanı oldum. Annesi ters köşeye yatırdı beni resmen.


       İlk cümlelerimden de anlayacağınız gibi adam harbiden çok seksi. Hele bi gülüşü var 21. Yy`de bana Orhun Abidelerini tekrar diktirtir. Tabi diziyi sırf adam aşırı harika diye izlemiyorum.(az önce azıcık yalan söyledim sanırım.) dizinin aşk oranı bi kere öyle çok yüksek değil.  Vıcık  vıcık aşk verip aksiyonu az veren bi çok dizi varken burada bolca aksiyon sahnesi var. Yaşanan olaylarla da sürekli merakı tırmandırıyor. Oyunculuklara gelirsek kesinlikle başarılı bi iş çıkarmışlar. Tavsiyem diziyi kesinlikle izleyin. En azından bi göz atın.




Benzer Yazılar

2 yorum:

Satıgül Yüksek dedi ki...

Yorumun için teşekkür ederim : )

Beğenerek izlediğim bir dizi ,özellikle her bölüm başında my name is oliver Queen demesi yokmu bıkmadan usanmadan bayıltan bir replik oldu artık : )

Günümüzde yaşanan olayların içinde flash back lerle geriye ada’ya dönülmesi çok güzel iki farklı zaman dilimini aynı anda sunuyor bizlere

Babasının defterindeki isimleri tek tek temizleme tekniğine hastayım, harika : )) Oliver’ın ailesi de bir garip, kız kardeşi başımı belaya soksam da nasıl soksam diye aranıyor, annesi her pisliğin arkasındaki kadın olarak çıkıyor, üstelikte en başından beri her şeyden haberi var , ne kadın ama : ))

Bilgisayar kurdu Felicity’ e gelince ben onun biraz daha farklı bir karakter olmasını isterdim , zekası yerinde ama dediğin gibi şaşkın bir hali var, aslında onun Laurel’a rakip olması çok hoşuma giderdi çünkü Laurel hiç ama hiç sevmediğim bir karakter, bir gün Tommy ile beraberken ertesi gün Oliver’ın kollarında. bunların aşklarını anlamakta zor : ))

Zamska dedi ki...

Yorumların için çok teşekkürler=) Her biri beni çok sevindirdi=) Diziye bayılyorum. Allahtan geç keşfettimde birinci sezonu bölüm beklemeden izledim. Şimdi ikinci sezonu bölüm böküm beklemek zor geliyor. Yorumlarına kesinlikle katılıyorum. Tommy`nin ölümüne çok üzülmüştüm çünkü o Laurel arada kavga oluşturup hayat feda edilecek kadar harika b karakter değil bence. Tipik kıskançlığım diye yine Laurel`e çamur atmak istemedim ama benden başkalarınında sevmediğini öğrenmek beni nedense mutlu etti. Bence karakter dengesiz de.
Felicity`i ben sevdim yaa. Umarım ilerde aralarında bi aşk doğar ve o Laurel yılanı -pek bi yılan sinsi bakmıyor mu?-yüzünden de bozulmaz.
Ve son olarak sana kesinlikle katılıyorum. "my name is oliver Queen " benim karizmanın dibi "I`m Chuck Bass" repliğime rakiptir =)

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.