MESSAGE IN A BOTTLE

/
0 Yorumlar
 

     Bi arkadaş var çocukla ne zaman film muhabbeti yapsak bir sürü film tavsiye eder ve ben o filmleri süründürmeden izlemem. Benim tavsiye ettiklerimi bi kaç günde işi gücü bırakıp izlemesine rağmen ben bir yıl geçtiği halde izlemediklerim var. Kötü olduğundan mı kesinlikle değil. Bu tamamen benim salaklığımdan-kendime hakaret etmek istemezdim ama cidden sıkı filmeler tavsiye ediyo- kaynaklanıyo ya neyse. Adamın söyleyipte izlediğim bütün filmlere bayıldım bunlardan biride Message In A Bottle. 



    Filmi bulana kadar canım çıktı resmen. Film  99 yapımı. Ben bulamayınca bide çocuğa “Senin yüzünden merak ediyorum!!” diye söylenince çocuk buldu verdi, bu kez de ben izleyene kadar bi iki hafta süründürdüm. Günlerden bi gün benim sevgili, biricik kız kardeşim hasta olup hasta bakıcılık yapmak bana-seve seve- düşünce bende  canımız sıkılmasın dedim açtım. Ben bi yarım saat izleyip işime gücüme bakıcam devamını sonra izlerim diyodum ki ne mümkün. 



        Filmin konusuna  gelirsek  Theresa adlı kadın karakterimizin görüntüleriyle başlıyo. Kadın çocuğunu ayrıldığı kocası-kocanın ne pislik olduğu sonradan meydana çıkıyo- ve yeni eşine teslim ettikten sonra tek başına kafa dinlemek için tatile çıkıyo. Tabi kadın bizim gibi tatildeyim, yatıcam, uzanıcam, kıçımı büyütücem demiyo, koşusunu eksik etmiyo. Deli gibi sah,lde koşarken dikkatini bi şişe çekiyo. Şişenin içinden cin eğil ama bildiğin baya dokunaklı, samimi bi aşk mektubu çıkıyo. Adam kimsenin dürüst olamicağı kadar dürüst bi şekilde aşkını, hatalarını, pişmanlıklarını sevdiği kadına yazmış. Kadın milletiyiz sonuçta etkilenmemek elde değil,  Theresa`da mektuptan çok etkileniyo.


    Theresa -bahsetmedim ama gazeteci- mektubu tutup iş yerinde gösterince patronu işgüzarlık yapıp yayınlıyo. Sonra gelen hayran mektuplarından bu şişedeki mektupla ilgili bi şeyler çıkınca kadın mektubu yazıp imzalayan Garret Blake`in peşine düşmeye karar veriyo. Kadın bi de zeki ve şanslı olunca adamın izini buluyo. Ve sonunda karşılaştıklarında adamı tanımak için çırpınırken kendini ona aşık buluyo. Bu seferde korkular falan derken durumu adama izah edemiyo. Adamın kasabasında adamla flört ederken, bi yandan da adamın geçmişine dair hoş olmayan, mektubu yazdıran acıklı gerçeklere de ulaşıyo. Gitme vakti gelince istemesede evladım var diyip dönüyo. Adamda buna abayı yakınca, e bide adamın babası gazlayınca kendini kadının yanında buluyo. Yatağa girdikten sonrada gerçeği öğrenince kadını bırakıp gidiyo. Kadın sayesinde geçmişinde bi parçası aydınlanmıyo değil hani. Evine dönünce yarım bıraktığı teknesini bitiriyo ve kadını da açılışa çağırıyo. Ama  tekneyi geçmişe dayalı suya indirince kadın sessizce uzaklaşıyo. Filmin sonunda da … Vaz geçtim söylemicem.



    Yorumuma gelirsek adamı sevdim, bayıldım-oyuncu kaynaklı birazda bu hayranlık- falan ama kadını dinlemeye bile gerek görmeden çekip gitmeye kalmasına sinir olmuştum. Bunun dışında adam çok düşünceli, nazik ve yaralı. Kadınlar bi yaralı tiplere, bi de sorunlulara bayıldığı için tam olmuş. Kadının çocuğuyla ilgileniyo bide ne olsun. Kadına kesinlikle nazik ve sabırlı davranıyo. Adamla kadın gelmişler otuz küsür yaşına uzun uzun flört edip bi yata giremeyince dedim” Acaba bi Amerikan filmi izlemiyo muyum? “ . Kadın tatlı inatçı bi tip. Zaten kocası vurmuş bide adam çekip gidince sinir oldum. Ne bahtsızmış cidden yaa. Aşkı buluyo sonrada kaybediyo. Film kendini tekrar etmedi, başından kaldırmadan, zile bastıklarında sinir ola ola durdurulan, bu kadar geç izlendiği için pişmanlık yaratan bi filmdi. Filmde Garret`ın babasına da bayıldım. Adamın kızı destekleyip, kıza yaptıkları yüzünden oğlunun beynine azıcık akıl sokuşturmaya çalışmasına hayran kaldım. 



    Filmin oyuncularına gelirsek,  Kevin Costner oynuyo diyorum daha ne olsun. Adama bayılıyorum ki gerçi bayılmayan yoktur diye düşünüyorum. Adamı izlemek büyük bi zevk. Bide filmin sonununa acı ekmeseler iyi olurdu. Zaten bu çocuğun sonu mutlu biten filme karşı alerjisi falan var heralde dediği her filmin sonu acıklı bitiyo. Bu arada film Nicholas Sparks`ın kitabından uyarlanmış ve Luis Mandoki tarafından yönetmenliği yapılmış. Bence kesinlikle filmi izleyin. Sonuna sinir olcaksınız ama yapıcak bişey yok. Filmi izledikten sonra bi şişeye aşk mektubu yazıp atmak gibi bi fikir geldi de, bulan kişi manyağın teki çıkar, romantizim yapıcaz diye cinayete kurban gitmiyim diye vaz geçtim. 




Benzer Yazılar

Hiç yorum yok:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.