ARZUNUN EFENDİSİ

/
0 Yorumlar
     Vize olsun final olsun fark etmez, ne zaman ders çalışmam gerekse elime bolca kitap alıyorum, resmen ders çalışmaktan kaçıyorum. Bu vize dönemimde pek farklı olmadı desem aslında çok da yalan olmaz. Bu kez çok okumanın yanında derste çalışıp kendimi bile şaşırttım. Ama bi sonraki sefere kitaplardan uzak durmayı denicem; çünkü hem ders hm kitap olunca  günde 3 uykuyla ben idare edemiyorum. Bugün vizelerimin bitmesi şerefine ders çalışmayı erteleyip, onu bitirdikten sonra derse başladığım kitabı yazıcam ve değişiklik yapıp anında yayınlicam. Sınavlarım varken okumaya devam ettiğim gibi bitirdikçe yazıyorum ki normalde bi yere not alır, zamanım oldukça yazar aradan çıkarırım. Ders çalıma komutu bende nasıl bi psikoloji yaratıyo, nasıl kaçmaya çalışıyorum siz anlayın artık.



     Öyle ne okusam ne okusam diye bakınırken kitap hakkında beğendiğini belirten, yazarın her kitabını direk okuduğunu söyleyen bi yoruma rastladım. Meraklı bi tip olunca da yazarı denemeden duramadım. Şayet ben o kitabı o kapakla hayatta almazdım. Çünkü hiç mi hiç beğenmedim. Sanki eski bi kitapmış gibi çok duruyo. Hayır öyle durmasa bile ben bu tarz kapakları nedendir bilinmez sevmiyorum. Adamda zaten kas yığını, çirkin bişey. Gerçi bundan bana neyse.





     Kitabın konusunu çıtlatırsak, kadın karakterimiz Leydi Emily`nin babası Hugh ve Ravenswood Kontu Draven de Montague birbirlerine düşmanlar. Kitap bu iki adamın Kral Henry`in huzurundaki tartışmalarıyla başlıyo. Biri diğerinin toprağına girmiş diğeri onun toprağına girmiş falan ama gezmeye değil tabi. Ortaya çıkan vahşet ve halkın zarar görmesi üzerine,  diş bilemişler birbirlerine ama Kralda durumdan memnun değil. Draven sevdiği, en güvendiği adam diğerini ise sevmemekle birlikte, adamın babasına söz vermiş heriften kurtulamıyo. Bunlar barışsın diyede ikisininde en değer verdiği  şeyi ortaya koyuyo. Adamın kızı Emily`i bir yıl boyunca Draven korumasına bırakıcak. Tabi Draven`ın burada en değer verdiği kız değil, onu korumaya dair verdiği sözü ve şerefi. Valla ne yalan söylim burada kayıpta olan bi baba oldu. Hem kızı gitti hem de sonradan diğer kızı yüzünden damat acısı çekti. Bu arada adamda karısını ve iki kızı doğururken kaybetti de geri kalan üç kızını evlendirmemeye yemin etmiş herkesten koruyo. Kızlardan biri rahibe olup gidyo, diğeride evlenim diye hop bi adamın yatağında yakalanıyo. Gel gelelim Emily oda evlenmek, çoluk çocuk istiyo ama kafasına yatan bi adam yok.



    Draven kızı yanına alınca kızın aklındaki tilkiler başlıyo dönüp durmaya. Adamı deli gibi arzuluyo, çekici buluyo falan ama adam bide bahsedildiği gibi kötü bi insan çıkmayınca evleniceği adamın o olduğunu anlıyo ve adamla evlenmeyi kafaya koyuyo. Eh geriyede bi adamı yola getirmek düşüyo. Bu kızında bi nedimesi var herkese lazım. Taktikler mi dersin, cinsel eğitim mi dersin her şey var. Adam ben evlenme,  kalbim yok, şerefim sözüm dedikçe kız kovaladı. Hep erkeklerin kovaladı kitaplardan sonra farklı geldi erkeklere de üzüldüm ne yalan söylim. Hep kadın ağzından kovalanmayı okurken iyiydi,  kız kovalayıp biz okuyunca dedim ne çekiyolarmış be. Tabi kitap sadece kızın değil, erkek karakterinde ağzından yazılmış durumda. Adam resmen kudurdu ama yok kızı kendinden korumak için uğraştı durdu. Adamında çünkü geçmişi pek temiz değil, e bide kelle koltukta olunca ne yapsın kaçtı durdu kızdan. Ama sonunda kızda adamı azimle yola getirip kendine açılmasını sağladı. 



     Bunlar mutlu mesut yaşar gider bi yıl derken işler karıştı, baba kızı almaya geldi kızda adamı bırakıp pıtış pıtış gitti. O kadar uğraştıktan sonra gidilir mi diyosanız kız sorun çözmeye gitti ama erkek milleti dinlemedi etmedi sonra uzun süren ayrılık, depresyon.. Sonu mutlu sonla bitti ve yazarı gerçekten sevdim.  Kurgusu, olayları farklı ve yaratıcıydı. Dili akıcı, içine çeken ve hikayeden koparmayanlardan alıp götürenlerdendi. Diyaloglar  hem sıcak hem de espiriliydi. Diyologlar da zekice gülümsetiyo ve okuyanı eğlendiriyo ki bunu da her yazar bu kadar zarif bi şekilde yapıyo denemez. Karakterler gerçkten çok güzeli. Kız hayat dolu, inatçı, resmen savaşçıydı. Hiçde babasının dediği gibi çıt kırıldım, sessiz sakin bi tip değildi. Adam ise güçlü, yakışıklı, sözünün eri -istisnalar kaideyi bozmaz derler- bi adamdı ki erkek karakteri sevdim. Karakterin kardeşi Simon`u da çok sevdim açıkçası. Abisi için kendince uğraşması, ona yaklaşmaya çalışması, muzurlukları ve kıza destek vermesi çok güzeldi. Abi kardeş atışması vardı ki kitaplardaki ki tatlı kardeş atışmalarına bayılırım. Açıkçası yazar aşkı macerayı güzelce karıştırıp enfes bi çorba yapmış.   Yazarı ilk defa okudum ama yoruma hak verdim.  Kapağını benim gibi sevmeyenler kapağa fazla bakmadan hızlıca okusunlar derim.



     Özellikle kızlar kitap size kılavuz olabilir. Kızda ki inatçılığın onda biriyle David Backham bile yoldan çıkar. Kızı babası o kadar erkekten, dünyadan uzak tutmuş falan ama yok yani kız o nedimeyle Hürrem vakası. Allem etti kalem etti kocayı kaptı. Adama üzüldüm. Boynunun gidiceğini bile bile kıza razı oldu, üzerine bide kız onu bıraktı gitti sanmasına rağmen anadan doğma gezdi. Niye mi kıza sevgisini göstermek için. Anlicağınız aile mücevherleri oldukça ortalıktaydı. Arada kaç yüzyıl olduğu fark etmiyo. Kadın yine kadın erkek yine erkek.  Bol şans ve keyifli okumalar.




Benzer Yazılar

Hiç yorum yok:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.