ATEŞBÖCEĞİ YOLU

/
0 Yorumlar
    Lak lak etmeyi seviyorum, hele ki çenem ortamını bulup düşünce o saatten sonra susturabilene aşk olsun. Neden bilmem ama bazen hatta çoğu zaman yeni tanıştığım biri, eğer konuşmama fırsat verirse –ki bu büyük bi hata olur- susmak bilmiyorum. Sağda solda, ayakta edilen muhabbetlerde bi bakmışım kırk yıllık kanka muhabbeti yapıyorum ki, sağdan soldan gören bi geçmiş var zanneder. Nasıl sempatik, nasıl konuşkan, nasıl hayat dolu, nasıl sevimliyim ve yılışığım görseniz şaşarsınız. Tabi bu bi amca teyze falansa -kesin tipimde var bi meymenet çünkü hepsi öğüt yağdırıyo- sus artık bakışları altında karşımdakine nazikçe gülümsemeye çalışıyorum, şayet şöyle yap böyle yap nasihatleri en gıcık olduğum şeydir. Konudan iyice saptım ama bu teyze falan mevzusu amma sıkmış beni, ondan olsa gerek. Neyse işte ben gittim kitapçıya orda bi kızla tanıştım, şimdi adı ne tipi nasıl hatırlamam ama aynı kitaplara el uzanınca tabi başladı kitap muhabbetleri. Sonra bu muhabbet kızın hiç uyumaması, benim bu hastalığı kıskanmama-yalnız neyin kafasındaymışım hastalık kıskanır olmuşum ama yine de hoş gibi mi ne- kadar vardı. İşte bu kızla bunu okudun mu şunu nasıl buldun diye çene çalarken kız Kristin Hannah`ın kitaplarını tavsiye etti. Bi iki tanesinin konusunu söyledi güzel mutlaka oku dedi. Bende aşk aşk bi yere kadar dedim iki dostun hikayesi olan Ateşböceği Yolu`ndan yana kullandım paramı.



    Kitap Tully ve Kate adılı iki genç kız arasında geçiyo. Kitapla zamanla onların büyüyüşlerini, olgunlaşmalarını az çok yaşlanmalarını okuyoruz. Kitapta biraz Tully ve duygularından biraz Kate ve duygularından bahsediyo. İlk hikaye Tully`nin küçüklüğünden alınan bi kesitle. Tully bağımlı bi annenin sürekli terk edilen kızı. En çok istediği şey annesinden biraz olsun sevgi görebilmek. Babasıyla hiç tanışmamış, annesi onu iki yaşından büyükannesine bırakıp terk edip gidiyo. Günün birinde tekrar ortaya çıkıyo ama son yine aynı hazin durum. 



    Kate`in hikayesiyse aslında bu kadar hüzünlü değil. Sevgi dolu bi aileye sahip, ancak hiç mi hiç arkadaşı yok ve bunun acısını çekiyo. Anne kız arasında geçen tartışmalar, ergenlikten kaynaklanan iletişim bozukluğu problemleri çekiyo. Tully`nin annesi tekrar ortaya çıkıp büyük annesinin kullanmadığı bi eve taşınmalarıyla hikayede Kate ve Tully`nin hikayesi başlıyo. 70`lerden başlayan hikaye 80`lerde 90`larda ve bizim 2000`li yıllarda geçiyo. İkisinde gerçek arkadaşlığa duydukları açlık Tully`nin başına gelen gerçekten feci bi durum sonrası filizlenip ömür boyu sürecek bi dostluğun başlangıcı oluyo. 



    Kate daha çekingen ve ürkekken, Tully tam anlamıyla daha cüretkâr ve dışa dönük. Tully`nin yalnızlığı koca kalabalığın içinde ki yalnızlıkken, Kate`inkisi elle tutulan bi yalnızlıktı. Tully`nin ne yazık ki itin birinin saldırısıyla tecavüze uğraması ikisinin de içlerinde eksik parçalarını birbirinde bulmalarına sebep oluyo. Böyle güzel bi dostluğun böyle acı bi şey yüzünden başlaması ne kadar acı da olsa da böyle başlıyo. Birinin hayali ikisinin birden hayali oluveriyo, birinin acısı ikisinin acısı oluyo. 



    Kitapta bi arkadaşlığın iç yüzünü de görebiliyoruz. Kimse boşuna yok yaa, ben onu kıskanmam, yok yaa yalnız kalmaktan korktuğumdan onu kaybetmek istemediğimden sesimi çıkartmamazlık yapmadım, tamamen kendim olup her şeyimi ortaya koydum gizli taraflarım kalmadı demeyin, ister istemez kalıyo. Bazen içinizden yapmak istemesiniz de dostunuz için, sevdiğiniz için yapıyosunuz. Bazen kıskanıyosunuz ama kaybetme korkusuyla sessiz kalıyosunuz. Bazen sizden daha önemli oluyo onun duyguları. Bazen sadece küs kalamadığınız için gururunuzu unutup ondan vaz geçip gidiyosunuz dostunuza.  Kitap bunlara dair her şeyi anlatıyo, gösteriyo, okutuyo. Birbirlerine nasıl aile olduklarını, nasıl fedakarlıkta bulunduklarını, nasıl büyüdüklerini… Onlar aşık oluyo, evleniyo, aşkı yada kariyeri seçiyo, yalnız kalıyo, tartışıp küsüyolar, kendilerince yaptıklarına bahaneler buluyo, kendilerine yeni hayatlar çiziyo, söyleyemedikleri aşkları oluyo, paylaşamadıkları yıkılamayan bazen yıpranan bazen sağlamlaşan ama hiç yıkılmayan dostluklarını okurken onla adına bahane buluyo, birinin iç sesini dinlerken ona, diğerini dinlerken ona ha veriyosunuz, onun penceresinden bakıyosunuz hayat sokaklarına.



    Ben şanslıyım ki –nasıl bi iyilik yaptım bilmiyorum ama- bi çok dostum var. Dost herkesin abarttığı gibi sadece kötü günde değil, iyi günde de lazım. Gülecek insanlar olmayınca eğlence eğlence olmuyo. İnsanlar yaşlandıklarında hatırlamak istedikleri acı dolu hatıralar değil de, dostlarıyla güçlenen hatıraları, neşeli zamanları. Şimdi demeyin amma zevk sefa düşkünüsün, ne biçim dostlar bi iyi günde yanında, ondan bu iyi gün dostu havan. Yok yok öyle değiller. Kötü günümde de omuz uzatıp, kahkaha atmamı sağlayan, ben başlarını gereksiz şeyler sikerken sessiz sessiz katlanan, ben ona buna sinirle saydırırken onaylasa da onaylamasa da öfkem dinene kadar kafa sallayan, beni benden etrafımdaki kötülüklerden koruyan tipler. O yüzden olsa gerek her seferinde yaptığım ama farkına varamadıım şu büyük iyiliği düşünüp dururum. Sokrat üçten fazla dostum var diyenin dostu yoktur aslında diyo ya, koskoca felsefeciyi yalancı çıkartıyorum ya işte adamı da sevdiğimden azıcık üzgünüm. 



    Kitapta güleceksiniz, hüzünleneceksiniz, meraklanıcaksınız.. Sonunda o günlük,  o acı, o tebessüm..  Kitap kalın ama sürüklüyor. Arkada sizde onlarla 70`lerin 80`lerin müziklerini dinliyo bilmiyosanız keşfe çıkıyosunuz. Bildiklerinizse her seferinde aklınızın bi köşesinde çalıp duruyo.
"You are the dancing queen young and sweet, only seventeen"
Diye Abba'nın en popüler şarkısı Dancing Queen şarkısıyla başlayıp okurken bi müzik arşivide sunuyo bize. Abba, David Cassidy, Prince, Jackson 5, Calamity Kiddle, Care Of Business, The Isley Brothers, Pat Benater, Madonna, Rolling Stones ilk aklıma gelenler. Ben tabi kısa hafıza ilk bu şarkıları, grupları okuyunca ben bunları tanımam dedim, sonra daha ilk baktığım grubun dört şarkısını bildiğimi fark ettim. Zaten şarkıları illaki duymuşsunuzdur da fark etmemişsinizdir. Şarkılar harika kitap bi harika e artık okumayıp da ne yapalım.






Benzer Yazılar

Hiç yorum yok:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.